826) Avrasya’da Runik Yazı (1)

Yayin Tarihi 18 Aralık, 2014 
Kategori TÜRK DÜNYASI

AVRASYA’DA RUNİK YAZI

“Tarih bilgisi ve As kimliği konusunda katkılarından dolayı Araştırmacı Yazar Sayın Serhat Kunar’a Teşekkür ederim.”

 Turgay Kürüm

 (Ocak 2002 Antalya)

 

Runik  yazıyı Avrasya’da ilk kullananların, Asur – Babil çivi yazılarında “İşkuzai” veya “ Aşguzai”, Bizans ve Roma tarihçilerinin “İskit” (Scyth), Arap tarihçilerinin  ve Perslerin “Saka”, Çin tarihçilerinin “Sokoa” diye adlandırdığı devletin olduğunu, Tarih ve Arkeoloji bilimi bize göstermektedir.

İskit devletinin  tarih sahnesinden silinmesinden sonra,   Avrasya’da  sırasıyla Sarmatlar  (Sauromatae), Gotlar, Hunlar, Avarlar, Göktürkler, Bulgarlar, Hazarlar, Ruslar tarih sahnesinde yerlerini almışlardır.

Büyük bölümü bu günkü Ukrayna, Bağımsız Devletler Topluluğuna bağlı olan özerk  Cumhuriyetler ve Kazakistan sınırları içinde kalan bu bölgelerde, Çarlık ve Sovyet döneminde yapılan Arkeolojik çalışmalar, malum politik nedenlerle, bilimsel platformlara gerektiği şekilde yansımamıştır.

Öncelikle şunu belirtelim ki, Tarihte yok olanlar devletlerdir. Halklar ise ya yeni bir devlet kurar, ya da başka bir devletin  egemenliği altında yaşamlarını sürdürürler. Başka bir devletin egemenliğine giren halklar ise zaman içersinde, kültürlerinin gücü nispetinde, ya yapılarını korurlar, ya asimile olup egemen halka karışırlar, ya da birlikte oldukları halkın kültürel yapısını da etkileyerek, yeni bir kültür ve halkı meydana getirirler.

Avrasya coğrafyasının önemi

Doğuda, Ural  dağları ve Altay  Bozkırlarından başlayıp,  Batıda Tuna  Nehri ve Karpat Dağlarına, Güneyde Hazar Denizinin kuzeyi, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzey kıyıları boyunca devam eden, Kuzeyde Baltık Denizine kadar uzanan bölgenin önemi, hiç şüphe yoktur ki İpek Yolunun kuzey kısmını kontrol edebilmesinden kaynaklanmaktadır.

image001
İpek Yolunun izlediği güzergah.

 

Bilindiği gibi İpek yolu, Çin den başlayıp İngiltere’de biten en eski ticaret yoludur. Çin de üretilen ipek ve baharat, Çin’in kuzeyindeki bölgelerde üretilen madenler ve değerli taşlar Hindistan’da üretilen baharat ve tekstil ürünleri, bu yolun geçtiği diğer ülkelerde üretilen kürk, tahıl, yağ ve şarap, bal gibi diğer ürünlerle birlikte Avrupa’ya  İpek yolu ve buna bağlı ticaret yollarıyla ulaşmaktadır. İpek Yolu, Hazar Denizine geldiğinde iki kola ayrılır.

Bir kol Hazar Denizi’nin güneyinden Ortadoğu ve Arap Yarımadasına, oradan kara ve deniz yoluyla Mısır, Kuzey Afrika ülkeleri, gemilerle  Akdeniz’e kıyısı olan  Anadolu, Bizans  ve diğer Avrupa  ülkelerine  ulaşır.

İlk başlarda uzun süre  bu yol kullanılmıştır. Bugün İpek Yolu denince de akla bu güzergah gelir.

Diğer kol ise Hazar Denizi’nin kuzeyinden Avrasya’ya, gemilerle Karadeniz’e kıyısı olan Anadolu kentlerine, Bizans’a, Tuna Nehri ve kolları vasıtasıyla Orta  Avrupa’ya, Volga, Don ve Dinyeper nehirleri ve bu nehirlere bağlı su yolları vasıtasıyla Baltık Denizine, oradan da İskandinav ülkelerine, Kuzey Avrupa ülkelerine ve İngiltere’ye  kadar ulaşır.

Bu yol daha geç dönemlerde kullanılmaya başlanmıştır. İklimin ve tabiat koşullarının zorluğunun bunda payı fazladır. 

Avrupa’nın güney kıyılarının dağlık olması (Pirene, Alpler ve Balkan dağları), Akdeniz yoluyla gelen ticaret mallarının orta ve kuzey Avrupa’ya geçmesinde önemli engel teşkil etmektedir. Bu nedenle Hazar Denizinin kuzeyinden geçen ve Avrupa’daki  su yolları ile, Baltık ve Kuzey denizini kullanan ticaret yolu, orta ve kuzey Avrupa ülkeleri için daha fazla önem taşımaktadır.

image002
İpekyolu’nun  Avrupa  Bölümü

Harita, aşağıdaki adreste daha büyük boyutta ve net olarak incelenebilir.

http://www.city.sumy.ua/history/ukraine/6!.html

Tarih, İpek Yolunun kontrolü için yapılan savaşlarla doludur. Bu yolun tümünü bir kavmin kontrol etmesi şüphesiz imkansızdır. Bu yolun değişik bölümleri, değişik dönemlerde, farklı kavimlerce kontrol altında tutulmuştur. Ve bu kontrol ölçüsünde bu kavimler büyümüş ve kontrolü kaybedince de küçülmüş, parçalanmış, yok olmuşlardır. Aynı dönemde, değişik bölümlerini kontrol eden kavimler birbirleri ile işbirliği yapmışlardır.

Ticaret ve Yazı.

Eski dönemlerde başlıca dört ekonomik faaliyetten bahsedebiliriz.
-Tarım,
-Hayvancılık,
-Zanaatkarlık (Demir, tekstil, ahşap, Taş işlemeciliği, vs),
-Ticaret.

Yazı bilmeden ticaret dışındaki faaliyetleri yürütebilirsiniz. Ancak yazı bilmeden ticaret yapamazsınız.
Alınıp verilen malların dökümünden, yapılan ahitleşmelere kadar, yazı, ticaretin her safhasında gerekli olmuştur.

Bulunan en eski yazıtların ticaret anlaşmaları olduğu bu gerçeği kanıtlar.

Ticaret yapmak istediğiniz bir toplum, yazıyı bilmiyorsa önce  yazıyı öğretmelisiniz.

Dünyanın en eski ve en büyük ticaret yolu kuşkusuz İpek Yoludur .

İpek yolunun Orta Asya bölümü, uzun yıllar değişik Türkçe konuşan kavimlerinin kontrolü altında kalmış ve bizzat ticareti de Türkçe konuşan kavimler yapmıştır.

Hun İmparatoru Atilla’nın, Roma ve Bizanslılarla, savaş sonrası yaptığı her anlaşmanın değişmez maddesi, Hunlu tüccarlara Roma ve Bizans şehirlerinde imtiyazlı ticaret yapma hakkıdır. (Prof. Şerif Baştav  – Büyük Hun Kağanı Atilla- Kültür Bak. Yayını No:2077 Ankara 1998)

Uzun yıllar İpek yolunun Hazar denizinin güneyinden geçen güzergahı kullanılmıştır. Bu güzergahta kullanılan en önemli yazı da şüphesiz Runik diye adlandırılan ve bu yazıdan türetilmiş  yazılardır. Kavimler, İpek Yolu  vasıtasıyla,  malları aldıkları doğularındaki ülkelerden öğrendikleri yazı ve alfabeyi kendi dillerine adapte ederek kullanmışlar kendi alfabelerini oluşturmuşlar, malları sattıkları batılarındaki ülkelere de yazıyı ve alfabeyi öğretmişler.

Fenikeli tüccarlar Runik yazının Avrupa’da yaygınlaşmasında önemli rol oynamışlardır. Malları temin ettikleri  doğularındaki toplumlardan öğrenip kendi dillerine uyarladıkları Runik alfabeyi, sırasıyla önce Anadolu’daki Likyalılara  ve Firigyalılara öğretmişlerdir. Anadolu’dan  İtalya’ya geçen Etrüskler, Runik yazısının Avrupa’ya yayılmasına neden olmuşlardır. Greek  kavimlerinin Anadolu’da  Firig ve Lidyalılardan öğrendikleri  ve kendi dillerine adapte ettikleri Runik yazı Roma İmparatorluğu  döneminde  latin alfabesi olarak Tarih sahnesine çıkmıştır.

image003

 

image004

Antalya Elmalı timülüsünden çıkan eski Frig yazısında kullanılan Runik semboller ve  yazıya bir örnek (Antalya müzesi)

image005image006

Arkaik Grek diye tanımlanan yazıtlarından bazılarında kullanılan Runik semboller ve yazıt örnekleri.

( L. H Jeffery, The Local Scripts of Archaic Greece, Oxford 1961-1969)

Gerek Eski Frigçe gereksede Arkaik Grekçe olarak sınıflandırılan yazıtlarda, Göktürk yazıtlarındaki gibi kelime ayıracı iki veya üç nokta üst üste şeklinde kullanılmış. Semboller de büyük oranda benzemektedir.

Arap yarımadasında yaşıyan kavimler de  Runik yazıyı kendi dilleri ne adapte etmişlerdir.

image007image008
Arap yarımadasında bulunan  yazıtlarda kullanılan Runik semboller . www.ancientscripts.com

image009

Kuzey Afrika’da yaşayan Berberi kabileleri (Ticaretle uğraşanları) de  bir dönem Runik yazıyı kullanmışlardır. www.ancientscripts.com

 

Hazar Denizi ve Karadeniz’in  Kuzeyinde ise Runik yazıyı ilk kullananlar Orta Asya’dan bölgeye gelen  İskitlerdir. İskitlerden sonra bölgeye hakim olan  kavimler de Runik  yazıyı kullanmışlardır. İ.S. 1. yüzyılda Bugünkü İsveç’in güneyindeki anayurtları  Gotaland’dan Karadeniz’in kuzeyine gelen Gotlar da  (Anayurtlarında o dönemde yazıyı bilmiyorlardı) Runik yazıyı İskit ve komşusu oldukları Türkçe konuşan kavimlerden öğrendiler. Ve kendi dillerine adapte edip, kendi yazı sistemlerini oluşturdular. Kırımda egemenlik kuran Got Kralı Hermanarik (Germanarik) Hıristiyan olunca, Hıristiyanlığı kabul etmeyip kendi pagan inancını koruyan bir kısım Got kavmi, (kralları Odin’in önderliğinde) anayurtları Gotaland’a (İsveç) geri dönerek Viking  kralığını kurar. İskandinavya’ya Runik yazı da bu vesileyle gelir. Gotlar, Roma ve Bizans ile yakın ilişkilerine rağmen Hıristiyan kavimlerin kullandığı Latin yazısını değil kendileri gibi pagan inancındaki komşu oldukları bir kısmı Türkçe konuşan İskit ve Hun  Kavimlerinin kullandıkları şekliyle runik yazıyı alıp kendi dillerine adapte ederler. 10. yy a kadar pagan inançlarını koruyan Nordik toplumlar Runik yazıyı  17. yy a kadar kullanırlar.

Özetle İpek yolu, aynı zamanda Runik yazının yayılma yoludur.

Türk kavimlerinde bilinen en meşhur Runik yazılar kuşkusuz Orhun ve Yenisey yazıtlarıdır. Edebi ve sistematik olarak 6.yy da en mükemmel haliyle kullanılan  Göktürk Runik yazısı, bugün Türkçe dediğimiz dili kullanan kavimlerin binlerce yıl süren  resim- piktogram- tamga  aşamalarından geçerek Orhun ve Yenisey’deki seviyesine ulaşmıştır.

image010

 

image011

Orhun –Yenisey Göktürk
 Runik yazısından örnekler. 6.yy

Son yapılan arkeolojik kazılar, Runik yazının Orta Asya’da binlerce yıldan beri evrimini yaşayıp kullanıldığına dair bize bulgular vermektedir.

image012

Türkmenistan’da, Anau antik kentinde kazılardan çıkan yaklaşık 4300 (İ.Ö. 2300) yıllık Runik  mühür.

www.upenn.edu/museum/News/hiebert-seal.html

image013

Bugünkü Pakistan’da, eski yerleşim şehri Harappa’da bulunan Yaklaşık 5500 yıllık (İ.Ö. 3500) Runik yazı.

http://news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/newsid_334000/334517.stm

 

Uzmanlara göre : 

5500 yıllık olabilir … Pakistan kazılarından çıkarılan, bilinen ilk yazılı örnek ….. Çömlek  üzerine yazılmış bilinen diğer yazılardan daha eski …. Sümer ve Mezopotamya yazıtlarıyla aynı veya az eski döneme ait olabilir…. Ancak bazı önemli problemler var, bu semboller İndüs dilinde ne anlama geliyor, kimse bilmiyor….. Harrappa (çok önceleri bulunan, Rosetta taşı ) yazıtlarıyla benzerlik göstermiyor

……Bu keşif, yazının orjini konusundaki tartışmalara yeni bir konu ekleyecektir…..Bu yazı, muhtemelen İsadan önce 3500 ile 3100 yılları arasında, en az, Mısır- Mezopotamya ve Harrappa bölgelerindeki kadar, bağımsız gelişmiş bir yazıdır, diyebiliriz. 

Bu yazı üzerinde, Göktürk alfabesi ve yazı sistemini kullanarak  yaptığım okuma denemesi ;

Sağdan sola okunuşu; “İnil Gök (Kök) alan”, anlamı; “Gökten ineni alan”, yani “kuş satın alan” dır.

image014

Muhtemelen Türkçe bilmeyen ve kuş alım satımıyla uğraşan bir Harappa’lı tüccar tarafından, kendini Türk toplumlarında tanıtmak amacıyla, Türkçe bilen birine yaptırılmış olabilir. Türk toplumlarıyla karşılaştığında bu yazıyı gösterdiğinde, kendisini Kuş pazarına veya satıcılarına götürüyorlardı herhalde.

Gök veya Kök  kelimesindeki sembol K nın simetrisi de olabilir. Bu durumda ortaya kuş şeklinde bir piktogram  çıkar ki, bu da okuma bilmese bile kişinin “kuş“ aradığını karşıdakinin anlamasına yardımcı olur.

Bugün hala Pakistan ve Afganistan’ın kuzeyi ile Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan da, av için, Doğan, Atmaca, Şahin, Kartal gibi vahşi hayvanlar evcilleştirilmekte, bu hayvanlara Arap şeyhleri oldukça yüksek meblağlar ödemektedirler. Harappa da bu bölgeye çok yakın, eski bir ticaret şehridir. Ayrıca eski Çin kaynaklarında bazı Türk kabilelerinin papağan besledikleri belirtilmektedir.

Runik yazıyı kullanan tüm diğer kavimler, alfabelerinde sembolleri seslerle eşleştirirken, Göktürk yazıtlarında görüldüğü gibi, sembollerin hecelerle eşleştirilmesinin  yanı sıra,  sembollerin,  piktogram ve damgalara uygun seçilmesi de – (e)B =ev,  (a)T= at,   (o)K=ok  vs. –  runik yazının mucidinin, bugün türkçe dediğimiz dili kullanan kavimler olduğunu bize işaret etmektedir. 

image015

Göktürk’lerden sonra  Türkler gene Runik yazının geliştirilmesi sonucu oluşmuş olan Sogd ve Uygur alfabelerini yaygın şekilde kullanmışlardır.

Aşguzai – İskit – Scyth – Saka 

İskitlerle ilgili Bizans ve Arap yazarların eserleri, ve Arkeolojik buluntular bize oldukça detaylı bilgiler vermektedir. Karadeniz’in kuzey kıyılarından başlayarak Avrasya’yı,  MÖ- 7.yy ile 4.yy  arasında kontrolleri altında tutan bu halkın kökeni (orijini)  hakkında bilim dünyasında çelişkili tespitler yapılmaktadır.

Çoğunlukla bu kavimin orijini İrani (indo-europan) kabul edilmektedir. Bir kısım bilim adamı da bu kavmin Turani olduğunu kabul etmektedir. 

Bu kavmin İrani (Aryan) olarak kabul edilmesinin temel nedeni, Ermeni ve Süryani kayıtlarinda geçen birkaç kelimenin, indo-europa kökenli olmasıdır.

Hem Tarihi kaynaklar, hem arkeolojik buluntular, hem de son yıllarda yapılan runik yazı çalışmaları, bize İskitlerin Turani  bir kavim ve Altay orijinli olduğunu  ispatlar.

1970 yılında bulunan Esik kurganından çıkan İskit içki kupasındaki runik yazının  Prof.  Musabayev (Kazakistan Bilimler Akademisi) tarafından Türkçe olarak okunması, ve diğer runik yazı uzmanlarınca  yapılan çalışmalar için aşağıdaki adres incelenebilir.

 image016

Http://www.lostlanguages.com/saka.htm

Esik Kurganından çıkan İskit kupasındaki runik yazı.

 

İskitlerin dillerinde bazı indo-europan  kelimelerin olması olağandır. Tarihi kaynaklar bize İskitlerin, MÖ 7. Yy da Avrasya’dan çıkıp Pers ve Medler ile savaşarak onları yendiği  Mısır’a kadar bu ülkelerde 28 yıl hüküm sürdüğünü söylemektedir. (Herodot 1. kitap). Daha sonra Perslerin isyan edip İskitleri yurtları olan Avrasya’ya geri dönmeğe  mecbur bıraktıklarını görmekteyiz. Daha sonraları ise, Pers kralı Daryus’un  (Dareios) İskitlerle savaşmak ve bu 28 yılın öcünü almak için İstanbul boğazını geçerek İskitlere saldırdığını görüyoruz. . (Herodot 4. kitap).

 

 Herodot için aşağıdaki adresler incelenebilir.

http://classics.mit.edu/Herodotus/history.1.iv.html

http://classics.mit.edu/Herodotus/history.4.iv.html

image017

http://mkatz.web.wesleyan.edu/grk101/linked_pages/grk101.scythian_archers.html

Herodot tan öğrendiğimize göre  İskit denilen halklar  üç farklı  yaşama şekli gösteren  kabilelerden  oluşmaktadır. Bunlardan birincisi Çiftçi İskitler : Bunlar yerleşik düzende çiftçilik yapmaktadırlar. İkinci gurup Göçebe İskitlerdir. Bunlar daha çok hayvancılık yapan, at, inek ve koyun sürüleri ile göçebe yaşam süren İskitlerdir.

Üçüncü ve son gurup ise Şahane (Royal) İskitlerdir.

Şahane İskitler diğer İskitleri köleleri gibi görürler. Savaşçıdırlar. İskitlerin en kalabalık ve yiğit olanlarıdır.

Bu üç farklı İskit guruplarının da farklı coğrafyalarda olduğunu göz önüne almalıyız.

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, İskitleri homojen bir halk olarak almak yanlıştır. Benzer giyim, inanç, dil vs. gibi kültürel anlamda ortak özellikler gösteren farklı klan ve boyların  hakim unsur olarak Şahane İskitler tarafından yönetildiği bir devlet yapısı olarak ele almak bizce daha doğrudur.

Herodot da anlatılan İskitlere ait kültürel öğelerin de, hakim unsur olan Şahane İskitlere ait olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

Herodot da İskitlerin orijini hakkında  Greek ve bazı İskitler arasındaki söylenceler anlatıldıktan sonra, Herodot un da bizzat  “Ben de bunu –bu görüşü – tutuyorum” dediği  görüşe göre İskitler Asya’da yerleşikken Masagetlerle yaptıkları savaşta yenilip Aras (Araxes) nehrini geçerek Kimmer’lerin  ülkesine gelirler. Ve Kimmerlerin boşaltıp kaçtığı bu bölgeyi yurt tutarlar.

Masagetlerin,  Med (Pers) kralı Kyrusla yaptığı savaşı birinci kitabında detaylı olarak anlatan Herodot’un İskitleri İrani veyahut Pers  olarak tanıtmaması, Asya’dan geldikleri fikrini savunması, Massagetlerin İskitlerle benzer kültürel özellikler taşıdığı ve “İskit soyundan olduğunu söyleyenler vardır” demesi,  Massagetlerin Hazar denizininin kuzey doğusunda yaşadıkları yani Ural dağlarının  güney eteklerinde bulundukları göz önüne alırsak, İskitlerin de bir Turani kavim olmasının, İrani bir kavim olmasından daha güçlü bir olasılık olduğunu görürüz.

Kültürel öğelere gelince.

Herodot, 4. Kitabının başında, İskitlerin kısrak sütünden bir tür içki elde ettiklerini, ince detaylarına kadar anlatmaktadır. Bu içkiye Türkler “Kımız” derler. Bugün de Orta Asya’da  pek çok Türk toplulukları hala bu içkiyi yapar ve kullanırlar. Çin kaynakları da  Kımız olarak adlandırılan bu içkinin sadece Türk kavimlerine has bir içki olduğunu söylerler. Bu güne kadar Türklerden ve yakın akrabaları olan Moğollardan başka bu içkiyi kullanan başka bir kavmin olduğu hiçbir kaynakta yoktur.  Sadece Kımız içmeleri bile onların Turani bir kavim olduğunu ispatlamaya yeter.

Diğer kültürel öğelere gelince (Herodot 4. Kitap ),

İskitler, Türkler gibi, kurban edilecek hayvanı iple boğarak, kan dökmeden öldürürler.

Türkler gibi domuz beslemez ve kurban etmezler, en çok At kurban ederler.

Çin kaynaklarında da Türk toplumlarının domuz beslemediği özellikle ayırt edici özellik olarak belirtilir.

Diğer Türklerde de olduğu gibi en nefret ettikleri düşmanlarının kafataslarından içki kadehi yaparlar.

Kralları ölünce diğer Türk kavimlerinde de görüldüğü gibi  halkı saçlarını kesip, yüz ve vücutlarında yaralar açarlar. Mezarına eşlerinden birisi, hizmetçileri ve atları, boğularak konur. Kralın sağlığında kullandığı eşyaları (Silahları), içki kupaları ile beraber mezara konur. Mezar dikdörtgen şeklinde kazılmış toprağa mızraklar çepeçevre yere saplanır ve üzeri sazlarla örtülür. Bir tür oda oluşturulur. Daha sonra mezarın üstü toprakla kapatılıp, üzerinde bir tepe oluşturulacak şekilde toprak ve taş yığılır. Ölümün 1. Yılında  gene kralın atları ve adamları boğularak kurban edilir, kurban edilen atların içlerine saman doldurulup, mezar çevresindeki kazıklara takılır. Bu mezarlarla ilgili Herodot’un yazdıkları ile Pazırık gibi diğer kurganında yapılan arkeolojik çalışmalar birbirini desteklemektedir. Yapılan Arkeolojik kazılarda, İskit mezarlarında silahları ile gömülmüş kadın savaşçılar da bulunmuştur. Bu durum da diğer Türk toplumlarında çok sık rastlanan bir durumdur. Türk toplumlarında da kadının statüsü yüksektir. Çoğu zaman erkekleri ile beraber silah kuşanıp savaşa gitme sık görülen bir durumdur.

İskit kurganlarında bol miktarda geyik ve kartal motifli eşyalar bulunmuştur. Geyik ve kartal, Altay ve Türk mitolojisinde oldukça fazla yer alan, çok önemli iki hayvandır.

Greek ve Bizans kaynaklarında geçen İskitlere ait isimlerle ve İskit diline ait olduğu kabul gören kelimelerin orijini  çalışmalarıyla ilgili olarak aşağıdaki adresler incelenebilir.

http://www.lostlanguages.com/scythian.htm

http://www2.4dcomm.com/millenia/scythwrd.html

http://www2.4dcomm.com/millenia/scytha.html

http://www.kafkas.org.tr/english/ANALIZ/karacaylarin%20tarihi2.html

Günümüz bilim adamlarında çok sık rastlanan  bir yanlışa da burada değinmek istiyoruz.

Yaygın olan yanlış görüş şudur:

“Greek ve Bizans kaynaklarında  Karadeniz’in kuzeyindeki  bütün barbar kavimlere İskit denmektedir. Buna Hunlar da dahildir”

Kaynaklar bize bunun böyle olmadığını göstermektedir.

Herodot da Androphak lar, Taurisler, Agathirisler, Sauromatlar, Gelonlar, Melankhlenoslar ve Budinler  İskitlerden ayrı kavimler olarak belirtilmişlerdir.

Herodot; “Androphak lar  İskitler gibi giyinirler ama dilleri ayrıdır” , “Melankhlenoslar siyah elbise giyerler ama İskitlerin geleneklerine uyarlar.”, “Gelonlar’ın dili  Greek ve İskitçe karışımı bir dildir” demiştir.

Bu yanlış anlayışın nedeni bizce şudur;

İskitler devlet olarak tarih sahnesinden çekilmişler ancak İskitleri oluşturan halklar, giyim, inanç, dil ve yazı gibi kültürel özelliklerini koruyarak ya başka isimler altında yeni devletler kurmuşlar , ya başka kavimlerle birleşip yeni bir kavim oluşturmuşlar ya da diğer devletlerin içinde yaşamlarını devam ettirmiş veya asimile olmuşlar.

Yani Bizans kaynakları, İskitlerin mirasçısı olan, İskitler gibi konuşan,  giyinen, yazan, yaşayan , inançlara sahip olan kavimlere de genel olarak İskit demişlerdir. Eski Arap tarihçi ve seyyahların Slavlara “Sakalibe” demeleri gibi.

Konumuzla ilgili olması sebebiyle burada belirtmek lüzumunu hissettiğimiz bir konu da M.S. 568 yılında  Bizans’a  gelen Göktürk elçilerinin getirdiği mektubun, Bizanslılar tarafından “İskit Harfleri ile yazılmış” mektup olarak anılması, İskitlerin, Hunlar ve Göktürkler gibi runik yazıyı kullanmalarından ileri gelmektedir.

Orhun ve Yenisey’de bulunan,  edebi olarak en üst aşamasına gelmiş Runik Türk yazısının, o günkü koşullarda evriminin en az 10 YY  da oluşacağı göz önünde tutulursa, Runik Türk yazısının ilk ortaya çıkışını M Ö 6. YY ve İskitlere uzanması şaşırtıcı değildir.

İskitlerle ilgili bazı eski Greek seramiklerinde yer alan resimlerde İskitlerin giyimleri hakkında bilgi edinmemiz mümkündür. Aşağıdaki adres ve devamındaki sayfalarda bu seramikler hakkında daha fazla bilgi ve resim vardır.

http://mkatz.web.wesleyan.edu/grk101/linked_pages/grk101.scythian_archers.html

Bu resimlerden de anlaşılacağı gibi, İskitler, kürk parçalarının birleştirilmesinden oluşan giysiler giymektedirler.

Göze çarpan iki farklı karakteristik olgu daha vardır. Pantolon ve başlıklar.

Eski Çin kaynaklarında da belirtildiği gibi, pantolon, Türk  boylarının ayırt edici  özelliğidir.

Başlıklar ise deri veya keçeden yapılma olup bugün benzerleri hala Altay’larda kullanılmaktadır.

image018Kürk elbisesi ile Bir İskit savaşçısı.

Greek Vazosu 

MÖ. 500

image019

Aynı dönem Greek Tabağında İskit ve Greek savaşçısı.

 image020Kürkten elbise ve pantolon giyen İskit okçusu. MÖ.500 Greek Tabağı.  

 

 

image021

Altay’da Kürkten  elbisesi ve metal aksesuarlarla süslenmiş başlığı ile bir Şaman. MS 2000

 

Yazının devamı: http://www.yenidenergenekon.com/827-avrasyada-runik-yazi-2/

 

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap