363) Marshall’ın Türküsü: “Zeytinyağlı Yiyemem, Basmada Fistan Giyemem”

Yayin Tarihi 13 Kasım, 2015 
Kategori SOSYAL

ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM / BASMADA FİSTAN GİYEMEM

Bu toprağın türküleri gönlümüze ferman, yüreğimize derman olmuş. Onlar bize, biz onlara sevdalanmışız. Geçit vermez dağları onlarla aşmış, ulaşamadığımız yerlere onlarla haber salmışız. Türkülerimiz arı misali her çiçekten bal almış, çiçekten çiçeğe konmuş, sevda bahçemizin gülleri olarak geçmişten günümüze varlığını korumuş. Onun için türküler yakılmış toprak üstüne, aşk üstüne, sevda üstüne. Her konu onlarla dile gelmiş. Keremin Aslı’sı, Karacaoğlan’ın yavuklusu onların sayesinde dal budak salmış. O kadar geniş bir alana yayılmış ki: Âşığın sevdası, Yörük kızının gaydası, Erciyes’in yaylası, bülbülün kanadının sarısı bile onlarla dile gelmiş. Acıyı, sevinci, kederi, aşkı, gurbeti bağrına basmış. Türk insanının duygu ve düşüncesinin dile gelme aracı olmuş.  

Neleri barındırmamış ki bünyesinde: Karadeniz’in hamsisi, Sis Dağının dumanı, Kızılırmak, Aras ve Fırat nehri türkülerle ününe ün katmış. Dertlilerin yoldaşı, âşıkların sırdaşı olmuş. Çobanın kavalı, obanın yaylaya göçü, tülü mayanın inleyişi, Gelin Ayşe’nin suya gidişi onlarla dile gelmiş, Toroslar’daki pınar, kayada kekliğin sekişi, bir sekiye çıkıp delicesine öten turaç türkülerimizin nağmeleriyle bize ulaşmış. Âşık, bölük bölük giden turnalarla sevdiğine haber salmış. Kırım, Kerkük, Estergon, Eğri Kalesi, Yemen, Bağdat türkülerle ününe ün katmış. Onun için türkülerimiz bizi anlatan, derinliklerinde kendimizi bulduğumuz ömür bohçası, milletimizin de gönül bahçesinin gülleri olmuş.

Onlar kaynağından çıktığı gibi kalmamış. Halkın dilinde ve telinde nakış nakış işlenerek, özümlenerek, yorumlanarak yeni boyutlar kazanmış, çeşitli değişikliklere uğrayarak ferdiliklerini kaybetmiş. Folklorik oluşum dediğimiz süzgeçten geçerek derleyiciler vasıtasıyla da bize ulaşmış. Folklorik oluşum dil ve tel aracılığıyla gerçekleşmiş. İşte bu özellik türküleri ferdi olmaktan çıkarmış, anonim olmasını sağlamış. Anonimlik ilkesi de türkülerimizin vazgeçilmez bir özelliği olmuş. Bu özellik geçmişten günümüze kadar da varlığını korumuş, hâlâ da korumaktadır. Onun için türkülere gönül verenler türkü tarifini yaparken anonim olma özelliğini baz alır, tarifini de buna göre yapar. Şimdi bu değerlendirmelere göre türkü tanımlarına ve halk müziğinin özelliklerine bir göz atalım:

Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisinin 6. cildinin 1482 sayfasında merhum Nida Tüfekçi’nin hazırlamış olduğu bölümde halk müziğinin özellikleri şu şekilde sıralanmış:

  1. Sahibinin bilinmemesi.
  2. Halk tarafından benimsenip onun ifadesine bürünmüş olması.
  3. Kulaktan kulağa verilmek suretiyle hayatını sürdürmesi.
  4. Gelenek haline gelmesi.
  5. Zaman içerisinde derin bir geçmişe sahip olması.
  6. Halkın ortak malı olması.
  7. Mekân içinde yaygın olması.
  8. Yöresel dil ve müzik özelliklerini bünyesinde barındırması.
  9. İddiasız olması.
  10. Kişisel yapım olmaması / Yani beste olmaması.

Bu tespitler Merhum Nida Tüfekçi’ye göre anonim olan türkülerimizin kıstasları. Açıklamaya göre bir ezginin türkü olabilmesi için yukarıda belirtilen özelliklere sahip olması gerek. Aksi takdirde türkü olarak kabul edilmeyecek.

1985 yılında Senem Matbaası tarafından yayımlanan 4 ciltlik müzik ansiklopedisinde halk müziğini: ( 2. cilt, s. 577 )“Toplumların bütün boyutlarıyla hayatından kaynaklanan duygu, düşünce ve zevklerini işleyerek dile getiren, ait oldukları toplumların kültürlerini yansıtan sözlü ve sözsüz ezgiler” diye tarif ediyor. Sonra da konuyla ilgili düşünürlerin görüşlerine yer veriyor.

“Hügo Riemann halk müziğini üçe ayırıyor.

  1. Ezgisi ve sözleri kimin tarafından yapıldığı belli olmayanlar
  2. Birçok neden ve Saiklerle halk tarafından benimsenmiş halk şarkısı ifadesi taşıyanlar.
  3. Melodik ve armonik bünyesi kolayca anlaşılan ve popüler bir eda taşıyan ezgiler.

Monser’e göre: halkın ortak malı olan şarkı ve melodiler halk türküsüdür. Fransız Michelle Brenne halk türküsünü halk tarafından benimsenen kulaktan kulağa verilmek suretiyle yayılan ezgiler olarak tanımlar. İngiliz Prat: köylü arasından çıkıp gelenek haline gelen ezgiler halk türküsüdür demektedir. İngiliz Bireniers halkın ortak malı olan, en basit düz ve yalın şarkılardır yapanı belli değildir tanımını kullanır. Halk müziğinin en belirgin niteliği anonim olmasıdır. Bu ürünlerin söyleyeni bilinmediği için halkın ortak malı olarak kalmıştır. Ve folklor değeri ağır basar. Dolayısıyla halk müziği müzik bilimcilerinin araştırma alanında olduğu ölçüde folklorcularının da araştırma alanı içine girer”denilmektedir.

Görülüyor ki: Türkü tariflerinin tümünde yapımcısı / yakıcısı – bestecisinin belli olmaması önemli ortak özellik olarak değerlendiriliyor. Bu özelliği haiz olmayanlar türkü olarak kabul edilmiyor. Bu düşüncenin uygulamaya konulması TRT ile başlamış. Kültür Banaklığının yapacağı arşiv-repertuvar çalışmasını TRT yapmış. Derlenen türkülerin ses kayıtlarını, notalarını yayımlayarak beş bine yakın bir repertuvar oluşturmuş, zaman içinde TRT’ye mensup sanatçılar da bu türküleri çalmış okumuş. TRT’de derlenen türkü notalarının ressam marifetiyle yazılması, çoğaltılması, radyolara gönderilmesi 1972 yılında başlamış, 1982 yılında da TRT repertuvar kurulu oluşturulmuştur. Kurul oluşturulduktan sonra derlenen Oyun Havaları– Uzun Havalar – Kırık Havalar TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Halk Müziği Şube Müdürlüğüne gönderilerek değerlendirilmesi sağlanmış, kuruldan geçen ezgilere repertuvar numarası verilerek arşivlenmiştir. Bu uygulama vasıtasıyla TRT de müthiş bir halk ezgileri repertuvarı oluşturulmuş. Maalesef ülkemizde onun dışında başka kapsamlı bir çalışma yapılmamış. TRT, Kültür Bakanlığının yapacağı çalışmayı yapmış. Bu çalışma sayesinde de beş bine yakın halk ezgisinin notası yazılarak arşivlenmiş. İlk ve tek arşiv olma özelliğini geçmişten günümüze korumuş ve de korumaya devam etmemektedir. 

Bu kurul şimdi de TRT müzik dairesi başkanlığı bünyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Bildiğim kadar beş kişilik bir kurul gelen türküleri değerlendiriyor. Başka türkülere benzemiyorsa, türkü formu özelliklerine uyuyorsa, beste değilse repertuvar kurulundan geçiyor ve arşivleniyor. Türkü, bahsettiğimiz kurallara uymuyor ise repertuvar kurulundan geri dönüyor, yayımlanamaz ibaresi konularak arşive alınmıyor. Gönderilen türkülerin beste olup olmadığına repertuvar kurulu karar veriyor. TRT marifetiyle konulan bu uygulama bir takım aldatmacayı da beraberinde getiriyor. Beste olan türkü kişiler tarafından anonimmiş gibi repertuvar kuruluna sunuluyor. Kurul beste olduğunu tespit ederse geri çeviriyor. Edemez ise anonim türküler sınıfına dâhil edilerek arşivleniyor. 

Daha önce de söylediğimiz gibi türkülerde şimdiye kadar hep anonim olma özelliği aranmış, beste türküler dikkate alınmamış. Çeşitli zamanlarda TRT repertuvarına giren Azeri ezgiler anonim olarak değerlendirilmiş, derlenmiş, bestecisi belli olanlar bile TRT vasıtasıyla anonim olma özelliğine kavuşmuştur. Bu uygulama yanlıştır. Yanlış olduğu kadar da gülünçtür. İşte bu uygulama sonunda ortaya çıkan gülünç durumu Sn. Salih Turhan’ın tespitlerinden aktaralım:

“Bahçalarda barım var türküsü derleme şartlarına göre yanlış kategoriye tabi tutulmuştur. O günkü uygulamaya göre beste türküler kabul görmediği için Sn. Erkan Sürmen (TRT Ankara Radyosu THM sanatçısı – emekli) haklı gerekçeyle kılıf uydurup, Elazığlı Fatih Kısaparmak’ı kaynak kişi gösterip ezginin özelliğinden dolayı adı geçen türküyü Iğdır repertuvarına dâhil ve tescil ettirmiştir. Dahası türkü ödüle layık görülmüş, (Yılın türküsü seçilmiş) Fatih Kısaparmak’ta bu zaaf karşısında bıyık altından gülerek ödülünü almıştır.” Görülüyor ki: Fatih Kısaparmak’ın bestelediği türkünün bestecisi kaynak kişi, yöresi de Iğdır gösterilerek repertuvar kurulundan geçiyor. (TRT, THM No: 2579) Böylece bestede anonim türküler kervanına katılıyor. Sonra yılın türküsü seçiliyor. Bestecisi ödül alıyor. Sonuçta ortaya affedilmeyecek hatalar çıkıyor. Eğer beste türküler ayrı bir kategoride değerlendirilseydi bu yanlışlık olmayacak, aldatmaca yaşanmayacaktı.

Şimdi bazı beste olan Azeri türkülerin ülkemiz sınırları içerisinde derlenerek anonim bir kimlik kazandığını, konuyla ilgili tespitlerimizi sıralayarak ilgililerin dikkatine sunalım. Dileriz ki ilgililer tespitlerimiz doğrultusunda hareket eder, şimdiye kadar yapılan yanlışların tekrar etmemesi hususunda azami gayreti gösterir. Eğer göstermezlerse aldatmaca sonsuza kadar sürer. Dileğimiz bu aldatmacaya en kısa zamanda dur denilmesidir.

(…)

TRT repertuvarı incelendiğinde beste olduğu halde anonimmiş gibi gösterilerek repertuvardan geçen hayli türkü karşımıza çıkacaktır. İşte onlardan bir de: Zeytinyağlı yiyemem / Basmada fistan giyemem dizeleriyle başlayan ünlü Bursa türküsüdür. Türkünün sözleri aşağıdaki gibidir.

(I)

Zeytinyağlı yiyemem aman
Basma da fistan giyemem aman
Senin gibi cahile
Ben efendim diyemem aman

Bağlantı
Kaldım Domaniç dağlarında
Sevgili yârim nerelerde

(II)
Kara üzüm asması
Yeşil olur yazması
Ben yârimden ayrılmam
Kara yazı yazması
Bağlantı

(III)
Asmadan üzüm aldım
Sapını uzun aldım.
Verin benim yârimi
Annemden izin aldım
Bağlantı 

Doğrusu bu türküyü duyduğum günden beri hep düşündüm. Zihnimde sorular cirit attı. Beni çok rahatsız eden soru: Halkımızın yaşama mücadelesinin dile ve tele yansımasını sağlayan türkülerimiz nasıl olur da: “Zeytinyağlı yiyemem / Basmada fistan giyemem” diyebilirdi.  Diyemezdi… Çünkü: Zeytin ve fistanının ham maddesi pamuk, halkımızın yaşama mücadelesinde öne çıkan önemli iki unsur. Bu iki unsur Anadolu halkının geçim kaynağı. Çukurova’da pamuk, Ege ve Marmara’da özellikle Bursa – Gemlik – Gaziantep ve Nizip zeytiniyle ünlü yerleşim birimleri. Çukurova denince pamuk, Bursa, Gemlik, Nizip denince akla zeytin gelir.  O zaman bu halk nasıl olur da: “Zeytinyağlı yiyemem / Basma da fistan giyemem” der. Demesine demez. “Devlet malı deniz  / Yemeyen domuz. Pire itte, bit yiğitte bulunur” sözünü de demez. Pekiyi bunları kim der?  Seni yok etmek isteyen güçler, sömürmek isteyen, varlığından rahatsız olanlar der. Altıncı kol faaliyeti dediğimiz güçler der. Kısacası: Ham meyveyi kopardılar dalından diyen halkım: “Zeytinyağlı yiyemem / Basmada fistan giyemem”diyemez. Böyle bir türkü yakmak, bestelemek bindiği dalı kesmek demektir.  Halk yiyeceğini, ne alıp ne satacağını iyi bilir. Yediğini içtiğini türkülerle de dile getirir. Süt içitim dilim yandı / Kara erik çağala / Ye ki yaran sağala diyen halkım: “Zeytinyağlı yiyemem / Basmada fistan giyemem” demez. Diyemez. Demeyeceğine göre birileri dedi. O halde kim dedi. Ya da dedirttirdi? Nasıl ve ne zaman ortaya çıktı? Kim besteledi? Ya da bestelettirildi? En ünlü türküler arasında yerini aldı.

image001

Cevap: Kadim dostumuz Amerika. Gülmeyin… Sakın ha… Nasıl olur da demeyin? İşte cevabı… 

Yıllardır dinlediğimiz türkü: Amerika tarafından sipariş verilerek bestelettirilmiş. Bende bir dostumun gönderdiği ileti sayesinde öğrendim. Gelen iletiyi okuyunca başıma bir bomba düştü. Günlerce düşünsem aklıma gelmezdi. Hayret ettim. Okuduğuma inanamadım.  Amerika’nın, Türkler zeytinyağı yemesin / Basma fistan giymesin diye türkü bestelettireceği şeytanın bile aklına gelmezdi. Ama Amerika’nın aklına gelmiş. Art niyetle bestelettirilen türkü anonimmiş gibi repertuvar kurulundan geçerek, ülkemizin en ünlü türküleri arasında yerini almış, yıllardır da çalınıp söyleniyor. Allah Allah… Allah Allah… 

Diyeceksiniz ki “Amerika türkülerimize de mi el altı.” Maalesef el atmış. Şimdi dostumdan gelen iletiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. İleti “Zeytinyağlı yiyemem aman / Basmada fistan giyemem aman” diye başlıyor ve devam ediyor:

“Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’dan Muzaffer Sarısözen derlemiş. THM Repertuvar Sıra No: 1133.’tür. Şimdi türkü ile ilgili Prof. Dr. Kenan Demirkol’un tespitlerine bakalım.”

‘Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948–1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır (wikipedia). ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir. ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir. Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.  (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).  Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. 
Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.  Türk insanı zeytinyağından soğutulur ve mısırözü yağı ile margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz.  Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir. Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman / Basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır. Katı yağa / Margarine mahkûm edilen halk, 20–30 yıl içinde bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar da plastik giysilerle tanıştırılır’ diyerek türkünün nasıl ortaya çıktığını, Amerika’nın şahsi menfaatleri için türkü bestelettiği gerçeğini ortaya koyuyor. (Prof. Dr. Kenan Demirkol’a ait yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan sizinle paylaştım.) Bugün ise gelinen noktada, Amerika’nın ülkemizdeki emperyal amaçlarını gerçekleştirmesi için türkü sipariş etmesine gerek var mıdır?” sorusuyla Uzman İnşaat Mühendisi Nizamettin Biber yazısını bitiriyor. 

Yazıyı okuduktan sonra yüzlerinizde ki hayret ifadesini görür, olamaz dediğinizi duyar gibiyim. “Olmadık yok da duyulmadık çok” diye bir tabiri vardır Çukurova’nın. Bu da onlardan biri.  Amerika şahsi menfaati için binlerce kilometrede öteden gelecek, türkü bestelettirecek, benim insanımın duygularını sömürecek.  Hem de Bursa da. Gemlik’te… Zeytinin en çok yetiştiği yerde ünlenen türkü dalga daga Anadolu’ya yayılacak ve en ünlü türküler arasında yerini alacak.  Sonra yöre insanı türküye bir de hikâye yazacak… Vay benim ülkem vay…     

Türkünün hikâyesi:

“Zeytinyağlı yiyemem diğer adıyla: Gelin Nazlanması olarak da bilinen bu halk türküsü isminden de anlaşılacağı üzere bir gelinin nazlanmasını anlatır. Hangi köy ya da beldede geçtiği ve şahıslar bilinememekle birlikte bursa yöresine ait olduğu bilinen türkü zengin iyi yerlerde yetişmiş okumuş bir genç kızın dağ yöresinde bir köye gelin olarak verilmesiyle başlar. Gelin kız yaşamaya başladığı yeni çevreye ve insanlara uyum sağlayamaz. Onlar gibi basmadan elbiseler giyemeyeceğini damak tadının onların yemeklerine uymadığını böyle bir yere gelin gittiği için yaptığı çeyizlerin boşa olduğunu söyler.  Duman içi dağlarda yalnız kaldım diyerek eski yaşantısına duyduğu hasreti dile getirir. Evlendiği insanın kendisine uygun olmadığını söyleyerek ona efendim diyemeyeceğini, hakir görerek dengi biri olmadığını söyler. Kendine uygun bir eş isteyerek verin bana yârimi (bana uygun olan insanı)annemden izin aldım diyerek söylenir.  Türkünün diğer bir kısmında ise yaşadığı yerin özelliklerini anlatarak kara üzüm bağlarının olduğunu ve insanların yeşil yazmalar taktığını söyler. Fakat her nakaratta da kaldım duman içi dağlarda sevgili yârim nerelerde diye üzüntüsünü de dile getirir diyerek hikâye bitiyor.  Böylece Amerika’nın sipariş vererek bestelettiği türkü uydurulan bir hikâye ile yeni bir kimlik kazanarak hikâyeli türküler arasına katılıyor. Beste olduğu halde repertuvar kurulundan geçiyor. Bizlere ulaşıyor, ünlü türkülerimiz arasında yerini alıyor. Bu gerçek… Ama çok acı bir gerçek.

İşte ben bu gerçeğin sırrına yeni vakıf oldum. Türk halkının “Zeytinyağlı yiyemem / Basma da fistan giyemem” demediğini yıllardan sonra öğrendim. Beynimdeki sorular netleşti. Bu işte bir “Ali Cengiz oyunu “ var demiştim. Düşüncem gerçek oldu. Sorun çözümlendi.  Ama ben buna rağmen işin peşini bırakmadım. İnternet ortamında ne var ne yok diye türkünün adını yazarak Google girdim. Türküyle ilgili tespitlerimin doğru olduğunu, benden önce konuya vakıf olan kişilerin kadim dostumuz Amerika’yı bu meseleden ötürü kınadıklarına tanık oldum. Konuyla ilgili yazıları ibretle okudum. Gücün nelere kadir olduğunun bir kez daha farkına vardım. Sonra… Sonra türkünün TRT sanatçılarının dışında kimler tarafından okuduğunu tespit ettim. Candan Erçetin, Zara, Tülin Karataş, Deniz Toprak, Kubat, Vildan Turan, Dilek Karadağ karşımıza çıkan ilk sanatçılar oldu. Bunları araştırırken türkünün Yunan Sanatçılar tarafından da okunduğunu gördüm. Müzik aynı, dil farklı. Araştırmaya devam ettim. Yunan alfabesiyle yazılmış sözler karşıma çıktı. Sözler aşağıdaki gibi:

Artist: Glikeria
Language: Grek


Giati thes na figeis” lyrics:

Γιατί θες να φύγεις, που θα πας
αφού σ’αγαπώ και μ’αγαπάς
Γρήγορα θα πληγωθείς
θα γυρίσεις μα δεν θα με βρεις.

Γιατί θες για πάντα να με χάσεις
και πικρά πολύ πικρά να κλάψεις.
Θα πονάς για μένα θα πονάς
μές’το κλάμα θα μ’αναζητάς
Τη κάλη μου τη ψυχή
θα θυμάσαι βράδι και πρωϊ

Yunan alfabesini Google vasıtasıyla Türkçeye tercüme ettirdim. Sözler hiç zeytinden – zeytinyağından bahsetmiyor. Yunanca: (Γιατί Θες Να Φύγεις (Γιατι Θες Να Φυγεις) başlığın Türkçesi: Gitmek istiyorum çünkü / Neden ayrılmak istiyorsun. Diğer sözler ise aşağıdaki gibi tercüme edildi.

Sanatçı: Glikeria

Dil: Greek

 

“Giati thes na figeis” lyrics:

Neden gitmek istiyorsun sen gidecek

Seni seviyorum ve beni sevdiğini çünkü

Yakında incinecek

Geri gelecektir ama beni bulamayacaksın

 

Neden hep beni kaybetmek isteyeyim

Ve çok acı çığlığı acı

Bana zarar vermek için acıyor

Mes’to ağlama m’anazitas olacak

Ruhumun iyi

Akşam ve sabah hatırlar

 

Bu tespitlerden sonra zihnimde sorular yeniden şekillendi. Amerika: Yunanca var olan ezgiye Türkçe sözler yazdırarak mı piyasaya sürdü. Yoksa yeni bestemi yaptırdı. Yunan Sanatçı Glikeria’nın klibinde oyun da oynanıyor. Klip, Yunan oyun müziğinin Amerika tarafından Anadolu’ya transfer edildiğini doğrular mahiyete.

Ayrıca Yunanca verdiğimiz türkünün sözlerinde Zeytinyağlı yiyemem / Basma da fistan giyemem dizelerinin olmayışı tezimizi daha güçlendiriyor. Kanaatime göre: Müzik Amerika tarafından Anadolu’ya intikal ettiriliyor. Var olan müzik Zeytinyağlı yiyemem / Basmada fistan giyemem sözleriyle piyasaya sürülüyor. Marshall Planı marifetiyle bestelettirilen türkü Bursa’nın en ünlü türküleri arasında yerini alıyor. Sonra konu gazetelere intikal ediyor. Can Aksın, 22. 01. 2013 tarihli Sabah Gazetesinde konuyla ilgili “Ah Marshall Planı ah” diyerek duygularını dile getiriyor.   

“Şimdi siz 60 yıl hatta daha öncesinin Marshall Planı da nereden çıktı?” demeyiniz. O Marshal Planı yok mu? O neler yaptı neler, hâlâ da onun yaptıklarını çekiyoruz.”

(…)

Halil Atılgan

http://www.karaisalihaber.net

 

 

Paylaş:

Yorumlar

“363) Marshall’ın Türküsü: “Zeytinyağlı Yiyemem, Basmada Fistan Giyemem”” yazisina 6 Yorum yapilmis

  1. Ayça Uzun yorum tarihi 13 Kasım, 2015 00:54

    kaleminize yüreğinize sağlık Hocam..
    Hiç şaşırmadım desem yeridir.. Ilkokuldan bu yana ilk öğretilen türkülerden biridir.. Türk Miletinin örf adet töresini yıllardan beridir Çökertme çabasında olanlar dinimizi tarihimizi gücümüzü doğal güzelliklerimizi hayvanlarımızı kısacası Eğitimden Ilimden herşeyimizi yozlaştırma yok etme çabasında olan dış mihraklar amaçlarına hiç bir zaman ulaşamayacaklar. Lakin bizim çok dikkatli olmamız Çocuklarımızı her alanda doğru bilgi ile yetiştirmemiz şart.
    “Türkler Dünya’ya iki kez hükmedecektir ” hadisi Şerif-i ile cümle son verirken.. Bilmediğim bir konuda daha aydınlattığınız için teşekkür eder yeni yazılarınızı beklemekteyim Saygılarımla.

  2. TARİH : ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM / BASMADA FİSTAN GİYEMEM | Strateji yorum tarihi 14 Kasım, 2015 01:13
  3. HAKAN BİRGİN yorum tarihi 14 Kasım, 2015 23:05

    HOCAM DİYCEK KELİME BULAMIYORUM İNANIN TÜM PAYLAŞIMLARINIZ BİRBİRİNDEN TAKDİRE ŞAYAN.
    SAOLUN VAROLUN ALLAH RAZI OLSUN …
    SAYGILARIMLA
    ESEN KALIN İNŞALLAH

  4. M.Nihat YILMAZ yorum tarihi 16 Kasım, 2015 12:41

    ZEYTİNYAĞLI YERİM,BASMA FİSTAN GİYERİM!
    ADB emperyelizmi,DOST(!) gibi görünüp, bizi Komünistlik öcüsüyle yıllarca korkutarak,yok yere gençlerimizi birbirine düşman
    kamplarda savaştırıp,çıkar sağladığı gibi,hiç ummadığımız şekilde bizi sinsice sömürdüğüne şahit oluyoruz.
    Artık emperyalizme sadece belirli kesimler değil, Ulusalcı,milliyetçi,Atatürkçü,ülkücü
    tüm güçler hep birlikte karşı çıkmalıdır. Birlikte ABD’ye karşı eylem yapmalıdırlar.
    Hem Türkiye’de yaptıklarının,hem Amerika’da kızılderili katliamının,hem de tüm insanlık suçlarının, hesabı sorulmalıdır.
    KAHROLSUN ABD SÖMÜRÜSÜ ve YALANLARI..
    YAŞASIN TÜRK MİLLETİ’NİN UYANIŞI..
    YAŞASIN İSLAM ALEMİ’NİN SİLKİNİŞİ::
    TEPKİLİ TÜM TÜRK GENÇLERİNİN GÜÇ BİRLİĞİNE SELAM OLSUN..

  5. Extinct yorum tarihi 16 Kasım, 2015 14:21

    Sosyal (ekşi sözlük gibi) yazılı ve görsel yayınlarla bunun gibi yozlaştırma, işlevsizleştirme amaçlı yönlendirmeler psikolojik savaş olarak sürdürülmekte. Ülkemizde milyonlarcası bulunan yahudilerse (büyük çoğunluğu “kürd” adıyla yaşamakta) bunun sorumluları. “Kürd” adını seçmelerini ve adımıza olan yakınlığını rastlantı sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü dillerini de Ön-Türkçe üzerine kurguladılar. kripto menderesten akp gibi islamcı oluşumlara da ağırlıklı onlardan oluştuğunu (diğer yabancılarda bulunmakta) ve dini yayarak (abd’nin islamcı, cemaatçi yaratıp desteklemesinin nedenlerinden birisi de budur ülkenin demografisini değiştirmek dışında kriptoluk olanağı sunmak) düşmanlarının, varlığını yağmalamak istedikleri toplumun ulusunu, tüm kurumlarını (TÜBİTAK’tan savunmaya) islamcı, ümmetçi, cemaatçi, müslüman kriptoluk araçlarıyla işgal ederek içeriden yok, sabote ediyorlar.

    Yaşadıklarımızın nedeni bu.

    http://www.yenidenergenekon.com/221-televizyon-dizileri-turkceyi-katlediyor/

    http://www.yenidenergenekon.com/1359-super-savunma-projesine-devlet-destek-vermemis/

  6. Extinct yorum tarihi 17 Kasım, 2015 10:47

    Emperyalizm denince akla Rusya ve Çin gibi işgalci, sömürgen uluslar da gelmeli yalnız ABD değil ki yahudiler ABD’nin kontrolünü ellerine geçirene dek bu ulus günümüzde ki gibi değildi.

    Ayrıca konuyla doğrudan ilgili olmasa da
    Öncelikle şu iki konuyu iyice anlamalısınız:

    *Ortadoğu’da kürd adı altında yaşayanlar yahudidir(hebrew) bu adı bize yakın seçmeleri rastlantı değildi bunun yanında dillerini de Ön-Türkçe üzerine kurguladılar.

    *Osmanlı’da yahudi sonrası Türklerin durumu;

    http://www.bilinmeyenturktarihi.com/israil-devletinin-kokeni-turk-devletimidir.html

    ” osmanlı’ya geldiği gün Türklere ermeni, grek gibi yabancılarla bir olup savaş açan, onlarla birlikte islamcı, müslüman, ümmetçi görünerek yönetimden, savunmaya sızıp Türkleri katliamlarla, göçlerle, baskılarla tasfiye edip eğitimden ekonomiye ne varsa katleden”

    http://www.bilinmeyenturktarihi.com/ataturkun-osmanlilar-hakkinda-gorusleri.html/comment-page-4#comments

    “Belki de öyle olmadıklarındandır tıpkı günümüzde ki kürd adı altında yaşayan yahudiler ile diğer yabancıların islamcılıkla seçilip (koşer ABD gibi ülkelerin cemaat, dinci sevgisi buradan gelmektedir, toplumu islamla afyonlayıp bundan yarar sağlama isteği) ülkeyi ve toplumu dışarıdan destekle içeriden sabote etmeleri (akp bir kürd adı altında yaşayan yahudi partisidir) Türklerin her alandan tasfiyesi gibi Osmanlı’da da yahudi sonrası dönemde Türkler her alandan tasfiye edilip (ticaret gibi alanlarda yahudiler, grekler, ermeniler etkindiler örneğin yada sağdan soldan paralı askerleriyle savaŞıp yağmadan kazanmaları ve bu arada adımızı kirletmeleri..) eğitimden kültüre ne varsa yozlaştırıp işlevi yitirmesi sağlanıp, dilinden kültüründen vazgeçirmek için her pislik yapılıyordu buna katliamlar da eklenebilir.

    Müslüman “iş adamları” örneğin hiç birisi Türk değil, binbir türlü yolsuzlukla ülkeyi bu duruma getirenlerin hiç birisi Türk değil.

    kürd adı altında yaşayanların partisi AKP’nin işid adlı örgüte adımızı kullanarak destek verişinin nedeni de bu kürd olmayanları topraklardan çıkarıp tıpkı Filistinde olduğu gibi yahudilerle (yahudiler neden kürd adı altında yaşıyor bilmek istiyorsanız dillerini neden Ön-Türkçe üzerine kurdular biliniz!) kolonize edip ikinci israili kurmak. Osmanlı’da da elalemin yaptıklarının bedelini bize ödettirmişlerdi, yine islam yüzünden aynı noktaya geldik. ermenilerin, greklerin ve diğer yabancıların ticaret gibi alanları ellerine tutmalarına önemle dikkat diyorum.

    Atatürk’ün islamı günlük yaşamdan, politikadan uzaklaştırma çabasının nedeni buydu.”

    Yahudilerin (davidson vb..) neo-osmanlıcılıkla kurmaya çalıştığı tuzaklardan birisi bize karşı kullanmak amacıyla emperyalist damgası vurmanın yanında dili, adı, varlığımızı bıraktırıp yağmalamak isteğidir ki yeniden yazdıkları tarihi, Avrupa’dan çaldıkları sperm ve yumurtalarla uyguladıkları beyazlaştırma işlemlerini desteklemek için adımıza, dilimize, tarihimize, varlığımıza gereksinim duyuyorlar. Türkler Türkiye Cumhuriyeti ile bu yabancıların egemen olduğu osmanlı sayfasını kapatmış kölelikle katliamlarla geçirildiği islamla arasına bir çizgi çekmiş olsa da yahudi denilen şey bataklığa çekip yok etmek amacıyla kripto menderes ile geri dönüp islamı da bir yandan abd gibi ülkeleri kullanıp yayarak elimizde ne varsa (eğitimden tarıma) müslüman, islamcı, ümmetçi, cemaatçi sıfatları altında ulusun tüm kurumlarını, oluşumlarını ele geçirerek yok edip işlevlerini yitirmelerini sağlıyor tıpkı osmanlıda olduğu gibi.

    Türk yahudisi yoktur. Yahudi denilen düşmanı ulusumuzda barındırmak, bin bir türlü bozgunculukla eğitimden geleneğe ne var yok edip yağmalamalarını izlemek bunu yaşamak zorunda değiliz. Atatürk’ün yaptığı gibi yabancıların kriptolukla kendilerini ve amaçlarını gizlediği islamın etkisini sınırlanmalı (bence tümüyle yollar ayrılmalı) ve yahudilerden bağımsızlık kazanılmalıdır (ülkemizde milyonlarcası “kürd” adıyla yaşıp bozgunculuk yapıyor dikkat bu ülkede Türkleri hedef alan yahudilerce işlenmiş suçların yoğunluğuna bir de bu gözle bakın)

    Not: Cumhuriyet kurulurken atılan üretim, eğitim atılımlarının yapılabilmesinin nedeni Atatürk’ün yahudilerin kıçına tekmeyi vurmasıdır (yahudilenmiş ve diğer yabancıların işgali altında ki osmanlı yönetimi, merkez bankası, kurumları yerine yeni bir adım atmıştır) Bu şeylerden arındırılmış bir adım atılmazsa sonumuz kötüdür bilesiniz.

Yorum yap