547) DİL, TARİH VE SOSYO KÜLTÜREL AÇIDAN MANAV TÜRKLERİ

Yayin Tarihi 13 Nisan, 2011 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

DİL, TARİH VE SOSYO KÜLTÜREL AÇIDAN MANAV TÜRKLERİ

 

image00113.jpg

 

  “Çavırıncı gēmeyeniŋ, bavırıncı sesi yerişmez.”“Çağrılan yere gelmeyenin, başı sıkıştığında feryadı duyulmaz.” (Manav Özlü Sözü/ Derleme/ Alifuatpaşa)

  Çağırdınız, geldik. Bu vesileyle hazırlıklarımızı yaparken gördük ki; bilim, ilim, sosyoloji, mantık, tarih… hangi nazardan bakarsak bakalım, şu gerçekler ortaya çıkıyor:

  Aşiretten-beyliğe; beylikten -Cihanşümul bir İmparatorluğa oradan millî devlete geçmişiz ama hâlâ milletleşme ile ilgili sancılarımız devam ediyor. Milletleşmeyi  tamamlayabilmiş değiliz.

  Tamamlayamadığımız milletleşmeye şimdi de uluslararasılaşma, globalizm, gibi değişik adlarla ifade edilen küreselleşme sancıları eklendi.

  Geçmişte, bugünkü anlamda “küresel güç” olmayı, kendimiz gerçekleştiriyor idik. Öyle olduğu için de pek çok sancılarına rağmen 22 Milyon km²’ye hükmedebilmişiz.

  Şimdi, küresel güçlerin biçtiği roller üzerinden belirleyicilerin yazdığı senaryolarda oynadığımız, onların istediklerini verdiğimiz sürece “-miş gibi” yapıyoruz.

  AB hülyası uğruna Kıbrıs’ta, Dinler arası diyalog (?) uğruna diyanette, BOP rolü uğruna Güneyde ve Doğu’da, geri dönüşü olmayan durumlara düşürülüyoruz.

  Sosyal dokumuzda meydana gelen  tamiri zor yırtıklar, ekonomik yapımızdaki sadece rakamsal artıklarla örtülüyor; dışarıda itibar kazanıyor gibi görünmemizin arka yüzünde başımıza gelenleri çok çabuk unutabiliyoruz.

  Toplumsal hafızamız da iyice unutkan bir hâl aldı. Bu anlamda, “Memlekette çok güzel şeyler”, ne yazık ki olmuyor.

  Millî geliriniz bir gecede 2500 Dolar artabilir,

  Yatınız, katınız, arabanız, atınız olabilir,

  Sülaleniz âbât, yollarınız birkaç şerit asfalt da olabilir,

  FAKAT;

  Üzerinde yaşadığınız ve ağır bedeller ödeyerek coğrafyadan vatana çevirdiğiniz toprak ayağınızın altından kayıyor,

  Sokağa saldığınız, okula yolladığınız, askere uğurladığınız oğul uşağınızın hayatından kaygı duyuyor,

  Konu komşunuzdan, alışveriş yaptığınız bakkalınızdan, fırıncınızdan şüpheleniyor iseniz,

  Radyoda, gazetede, televizyonda, hemen her gün açıkça varlığına, birliğine, devletine, milletine, “değer” saydığın ne varsa hepsine açıkça saldırılıyorsa,

  Emperyalizmin piyonları, devlete kafa tutup, tehditler savurarak, hatta yetinmeyip tokat atarak, savaş kazanmış düşman komutanı edasıyla muhatap işaret ediyorsa,

  Bu piyonlar; yeni anayasada güvence pazarlığı yaparak  itaatsizlik şantajlarıyla, devletin, vatanın adının değiştirilmesi gerektiğini fütursuzca dile getirebildiği hâlde, bir yerleşik Türkmen atasözünüzde dendiği gibi: “Dövendeki öküze burunduruk dakılıyor” ise,

  Vicdan sahibi, iz’an sahibi biri “Bu memlekette güzel şeyler oluyor/ olacak” derken Allah rızası için biraz düşünsün…

  Çağırdınız, geldik; bağıralım ki sesimiz duyulsun.

  Özellikle son zamanlarda, farklılıklar üzerine bina edilmeye çalışılan bir toplumsal yapı oluşturma çabası gözden kaçmamaktadır.

  Düne kadar kök, köken, etnik ve inanç aidiyetleri kurcalanmazken; insanımız, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Mücadelesinde bütün farklılıklarımıza rağmen sormadan, sorgulamadan birbirinin kucağında şehadet şerbetini içebilmişken, şimdi bu aidiyet sorgulamalarının sebebi nedir? Yapılan hangi yanlışlar sosyal dokumuzu tahrip etmiş, insanımız neden pazardan alışveriş yaptığı tezgâhın sahiplerinin dahi kimlik aidiyetlerini merak eder, sorgular hâle getirilmiştir?

  Bu durum; sevgimizin, muhabbetimizin, güven duygumuzun, dayanışmamızın, özetle pek çok değer duygumuzun yitirildiğinin resmi değil midir?

  Bu tartışmalar sadece “ Farklı olanların yok olmalarını önleme çabasının bir sonucu” olarak görülebilir mi?

  Çok sık değişen gündemlerimiz sebebiyle büyük resmi gözden mi kaçırıyoruz?

  Gerçekte bize ne oluyor?

  Yoksa, “biz” diye bir şey kalmadı mı?

  “Burası; Bithnya, İzmit değil KOCAELİ; Bu ülke de Bizans, Nikomedia, Sangarios, Kapadokia, Klikya… Değil TÜRKİYE’dir.”

  Genel olarak  bir yörenin tarihi açıklanırken en eskiye kadar gidilir. Bu sebeple yöredeki eski uygarlıkların izlerinden söz edilir ve bugüne getirilir.

  Kocaeli, özelinde örneklersek: Bu bölge; M.Ö. 8.yüzyıldan bu tarafa Frigler, Bithnyalılar, Trioyalılar, Mysialılar, Dolionlar, Mygdoiyalılar, Persler, Makedonlar, Romalılar ve Bizanslılar’ın egemenlik süreçlerinden geçmiş bir bölgedir.

  Antik Çağ tarihi ile ilgilenenler ve bu alanın uzmanları,  turizmciler, müzeciler, antik uygarlık uzmanları bir milletler  ve kültürler mezarlığı olarak niteleyebileceğimiz bu coğrafyanın eski tarihi ile ilgili bilimsel çalışmalar yapabilirler. Buna bir söyleyeceğimiz yoktur.

  Ancak :

  Bu belalı ve yüksek bedelli coğrafyayı Türk milletinin, en kısma hesaplarla en az 1000 yıldır, coğrafyadan vatana dönüştürdüğü ve bir daha asla silinmeyecek şekilde mührünü vurduğu gerçeği, yerli-yabancı tüm kaynaklarca teyit edildiği halde, bu bilgi göz ardı edilerek bu coğrafyadaki varlığımız inkar edilmeye söz vardırılıyorsa , işte buna söyleyecek  çok sözümüz vardır.

  Tekraren söylemek gerekirse;

  Hiç kimse, bu coğrafyanın bugünkü müsekkinlerini işgalci gibi, emanetçi gibi, karma ve karışmış bir ucube gibi, tarihte bu topraklarda yaşamış milletlerin kalıntıları gibi göstermeye, algılatmaya veya kabul ettirmeye çalışmasın.

  Geçmiş; tarihin, arkeolojinin, antikitenin müstesna yerindedir ve hiç kimse bu yaşanmış gerçekliği, mevcudu yok saymadığı  sürece, inkar etmemektedir.

  Diyeceksiniz ki; “Bu nereden çıktı? Kim bunu iddia ediyor ki?” değil mi?

  Aslında çok eskiden beri var olan “Türk’ü Anadolu’da yok sayma anlayışı”, belki az okumamızdan belki önemsemeyişimizden görmediğimiz bir durum. Örneğin;

  H.A.R. Gibbons ve onu takip eden A. Toynbee pek çok tarihçimizin de tarih kitaplarını kaynak gösterdiği Avrupalı tarihçilerdir. Bakın ne diyorlar: “Osmanlı, bir Türk göçebe gruptu. Bunların bir devlet kurması mümkün değildir. Osmanlı devletini kuranlar, Müslümanlığı kabul etmiş Rumlardır.”  ( Kaynak: H. İnalcık, Osmanlılar, Timaş Yay. S.99 )

   Yukarıdaki ifadeleri okuyunca şu ifadeler de sizi şaşırtmamalı:

  Bakınız ne diyor vatandaş:

  “Manav denilenler yalnız Rum’dan dönüp İslâm’a giren ve artık Türk olanlar değil, Rumlar’ın tamamı olmaktadır.”(Manavlık Üzerine… Mete Esin, 06.06.2006, http://www.edirne.web.tr/yazar.asp?action=Read&aid=364 )

  Neden şaşırtmamalı, çünkü adamlar işi kökten halletmeyi yıllar önce kafalarına koymuşlar: “Osmanlı Devletini Türkler kurmamışsa, doğal olarak, Anadolu’da TÜRK olmayacak!”

  Nitekim bu düşünceleri kendilerine mesnet edinenler, ne yazık ki, tezlerine bir de bilimsellik( ? ) kisvesi katarak ve de yanlarına nüfus cüzdanında “Türk” yazan birilerini de alarak bakınız, işi nereye kadar vardırdılar:

  Anadolu’daki Türkler ( kendini Türk bilenler), genetik bakımdan Avrupa’nın en karışık toplumu. Türklerin gen yapısı Asya’daki Türkçe konuşan toplumlardan çok, Anadolulu çıkıyor. Genetik yapı olarak, Orta Asya’dan çok Yunanistan, Bulgaristan gibi komşularımıza benziyoruz“ ( Aslıhan Tolun, Professor of Faculty of Molecular Biology and Genetics of Istanbul Bogazici University )

  O da yetmedi, bakınız şu ifadelere:

  “Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmiş etnik Türkler ise azınlıktadır. Van, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Mersin, Antalya, Konya civarlarında bir kısım etnik Türk vardır sadece, diğerleri kesinlikle etnik Türk değildir. Diğer bölgelerde etnik Türkler %1-5 arasında olabilir. Şu an Anadolu’daki halkın en az 65 milyonu etnik olarak Türk değildir. Orta Asya’dan gelmiş nüfus şu an 7 milyon falandır (sadece baba tarafından Türkmen) ve 1000 yıldan beri bunlar çok karıştığı için artık bunlar da Türk sayılamaz dolayısıyla da Anadolu’daki 70 milyon insan Türk değildir.” (http://groups.google.com/group/soc.culture.turkish

  Şimdi siz, neden hiddetlendiğimi, neden ayranımın kabardığını anladınız mı?

  Biliyorum, içinizden; “Eliŋ eyisi, eşşeēŋ dayısı olmas.” diyorsunuz ama bunlardan bazıları da, isimlerine, çalıştıkları yerlere bakılırsa “bizden” görünüyor!

  Biz, “Türkiye’de Etnik Gruplar” adı altında bir kitap yazarak bizi 47 parçaya bölüp, toplama bir ulus şeklinde tarif eden Peter Alfrod Andrews’lerle uğraşırken onları da geride bırakan yorumlara, görüşlere sahip yerli Andrewsler türedi.

  Andrews’in, 1989 yılında Almanya’da, İngilizce olarak “Özgür Batı Almanya Üniversitesi” tarafından yayımlanmış olan 660 büyük boy sayfalık kitabında il, ilçe köy birimlerine kadar etnik dağılım veriliyor ve haritalar çiziliyor.

  Devlet yetkililerimizin de, matah bir bilgiymiş gibi, tekrarladıkları 47 etnik grup (?) sayılıyor.

  Örnek olarak şu etnik grup diye ayrılanların bir kısmına bakalım: Türkler, Yörükler, Türkmenler, Tahtacılar, Abdallar, Azeriler, Karapapaklar, Uygurlar, Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler, Tatarlar, Balkarlar, Karaçaylar, Kumuklar, Göçmenler, Dağıstanlılar…

  Bu kadar etnik( ? ) kökenli farklılık yeter mi? Yetmezse, Andrews’in bu etnik kökenleri bir de Alevi, Sünni, Şii… gibi inanç aidiyetlerine göre alt gruplara ayırdığını da söyleyelim.

  Üstelik bu kitabın ilk sayfasına koyduğu şu ifadeye bakarsanız gerçekten iyi niyetli, bilimsel ve bize faydalı bir kitap yazılmış zannedersiniz.

  Diyor ki Andrews: “Bu kitabı Türkiye toplumunun birbirine olan sevgisine ithaf ediyorum.”

  Önce 47 parçaya böl, her birini bir diğerinden farklı bir etnik grup gibi göster, sonra da güya iyi niyetli bir iş yapmış gibi sözler sarf et!

  Kimse de buna ( Yerleşik Türkmen tabiriyle )   “hışdamasın!” ( ses çıkarmasın)

  Biz, buna sessiz kalamayız! Bilim adamı olarak da, bu yurtta ebediyyen yaşamak isteyen Türk milletinin sade bir evladı olarak da biz buna hem “hışdarız” hem de “hoşt” deriz…

 

  Ben, size bilimsel olarak;

  Manavlar kimlerdir?

  Ne zamandan beri Anadolu’dadırlar?

  Neden böyle bir adlandırma var?

  Toplumbilimsel açıdan Manavlar bir etnik grup oluşturur mu?

   …gibi sorulara cevaplar hazırlamayı düşünürken ve bunun için hazırlanırken yukarıda örneklerini vermeye çalıştığım düşüncelerin mebzûl miktarda kitaplarda, genel ağdaki makale ve sosyal paylaşım sitelerinde yer aldığını görünce böyle bir girişi elzem buldum.

  Demek oluyor ki;

  Kan grubumuz, kafatası ölçülerimiz, genetik yapımızla TÜRK olduğumuzu ispat edip, kanıtlarımızı boynumuza asacak; nüfus kayıtlarımızı, şecerelerimizi, ödediğimiz bedelleri ve tapularımızı büyütüp duvarlara yapıştıracağız ki bu coğrafyada VAR olduğumuz kabul edilsin.

  Allah aşkına bu ne rezilliktir?

  Nereye gidiyoruz?

  Bize ne oluyor?

  BİZ, sahi BİZ neredeyiz?

  Şimdi o sorulara kısa kısa cevaplar vereyim:

  Manavlar kimlerdir?

  Bu konuda bir kaç görüş dikkate değer:

  1. “Bizans kralı tarafından Anadolu’yu doğudan gelen akınlardan korumak amacıyla Balkanlar’dan getirilip yerleştirilen sayısı azımsanmayacak kadar Peçenek-Kıpçak-Kuman-Uz topluluğu da vardı. Bizans kayıtlarına göre, Müslüman-Türkler Anadolu’ya gelmeden önce de Türkçe konuşan binlerce insan Anadolu’da yaşamaktaydı. Buna göre Manavlar, bu Türklerin devamıdır.”

  2. 13. Yüzyıldaki Moğol istilasından sonra Selçuklu ülkesine Türkistan’dan yalnız göçebe Türk unsurlar gelmedi, onların yanında yarı yerleşik ve tam yerleşik köylü- şehirli Türkler de geldi.” ( Faruk Sümer; “Anadoluya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi?” Belleten, XXIV, s. 567-594)

  3. Yöredeki aşiret, cemaat ve oymaklara bakılırsa  ( Yörükan taifesinden, Türkman Yörükanı…) yerleşik hayata geçmiş yörükler Manav olarak adlandırılmışlardır. ( Cevdet Türkay, BOA Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler )

  Akla en yatkın geleni de 3. maddede özetlediğim “Yerleşik Türkmen” tanımlamasıdır. Doktora tezimizi hazırlarken bir kaynağımızın şu ifadesi de bu düşünceyi özetliyor:

  Bir Yörük’e sorduk: “Manav diye kime dersiniz?”

   Cevap şöyleydi: “yórúğúŋ yörümeẽnine manav deriS”. ( Yörük’ün yürümeyenine Manav deriz.)

  Ayrıca benzer bir tespiti Işıl Altun ( Kandıra Türkmenlerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm)  da yapmış:

  “- Orta Asya’dan, Batı Anadolu’ya gelen Türk,Türkmen, Yörük. Oturursa Manav, gezerse Yörük. ( Reşat Sakarya )”

  “Türkiye’de Türklerin Kıpçak grubundan çok yine Türklerin Oğuz boyları gurupları vardır. Türkmen adı da Yörük adı da, manav adı da, farklı söyleyişlerdir.” ( Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı “4000 Yıllık Gelenek Devam Ediyor”)

  Türklerin Sümerler dönemine kadar giden Ön Türk Uygarlığı dönemi araştırmalarına ( O. Nedim Tuna, Kazım Mirşan, Selahi Diker, Haluk Tarcan, Muazzez İlmiye Çığ…) girmeksizin  yakın dönemlerde Anadolu’ya gelişleri, Anadolu’yu fethetmeleri ( şenlendirme ) ve Türkleştirmeleri, ilk Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey zamanında (1040-1063) başlamış kabul edilebilir. Anadolu’nun fethi, 1071 Malazgirt zaferinden sonra gittikçe hızlanmış ve Anadolu’da kurulan Türk Devletleri ve Beylikleri zamanında tamamlanmış ve gerçek hedefine ulaştırılmıştır.

  Bu 3-4 asırlık süre içinde, Türklerin “Diyar-ı Rum” (Roma Ülkesi) adıyla andıkları Anadolu, nüfus ve kültür yapısıyla tam bir Türk yurdu haline gelmiştir.

  Nitekim, Batı dünyasının tarih yazarları, II. Haçlı seferi sırasında (1148) Türklerle dopdolu olarak gördükleri ve büyük bir gayretle savundukları Anadolu’ya, bundan böyle “Türkiye” (Turkhia, Turquia) demeye başlamışlardır. Batı dünyasının tescil etmiş olduğu bu tarihi gerçeği, Bizans da 1176 Miryokefalon yenilgisinden sonra kabul etmek zorunda kalmıştır.

  Aynı şekilde, Batılı gezginler ve coğrafyacılar da XV. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu’ya “Türkmen Ülkesi” (Turcomanie, Turquemenie veya Turkomania) demek suretiyle bu gerçeği pekiştirmişlerdir. ( Prof.Dr. Salim KOCA )

  Yerleşik Türkmenler ( Manavlar ), Ne zamandan beri Anadolu’dadırlar?

  Kuman, Kıpçak, Uzlardan iseler ( Dil verileri yeteri kadar desteklemiyorsa da ) Bizans döneminden beri,

  Türkmenlerden olup yerleşik olarak Anadolu’ya gelenlerden iseler 12. yüzyıldan beri,

  Yörüklerden yerleşik hayata geçmiş iseler 13. yüzyıldan beri.

  Kısacası en az 800 yıldan beri bu toprakların yerleşmiş Türkmen ahalisidir Manavlar.

  Toplumbilimsel açıdan Manavlar bir etnik grup oluşturur mu?

  Etniklik,  farklı şekillerde tanımlanıyor.

  Bir tanımda etniklik; “dil, din ve kültürel farklılaşmaların bir yansıması” ( Türkdoğan ) şeklinde tanımlanıyor. Bu tanıma göre yerleşik Türkmenleri ( Manavlar) etnik  bir grup sayamayız.

  Bir başka tanımda:“Ortaklaşa bir soydan veya gruptan geldiklerini kabul eden akrabalık gruplarının bir araya gelmesi.” ( Talcot Parson ) şeklinde tanımlanan etnisite tanımına göre de gene etnik bir grup sayamayız. Saysak saysak TÜRK etnik grubundan başka bir yere girmezler.

  Arkadaşlarımızın saydığı dil, tarih, sosyo kültürel özelliklerin  yanında, kimlik algılamaları yönünden de yerleşik Türkmenlere ( Manavlara ) Rum’dur, Türk değildir… demek, en hafif tabiriyle, hainliktir. Kilimlerindeki desenlerinden, sofralarındaki yiyeceklere; Pazırık Kurganı’ndaki yapıda da görülen tarzdaki çantı evlerinden, tarihine töresine, devlete bağlılığına; ilmeğinden iliğine, dininden diline, kısacası neresinden bakarsanız bakınız bu topluluk; asil Türk Miletinin şerefli bir “yörümeyen Yörük” topluluğudur.

  Teşekkür ederim. 

 

Yerleşik Türkmenler (Manavlar) Paneli  08.04.2011 Kocaeli

Hazırlayan: Yrd. Doç.Dr. Muharrem ÖÇALAN

Sakarya Üniversitesi  SMYO Türk Dili Öğretim Üyesi

[email protected] 

 

 

Kaynaklar

  Altun, Işıl ; “ Kandıra Türkmenlerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm”, Yayıncı Yayınları, Kocaeli, 2004. 

  Andrews, P. Alford (1992); Türkiye’de Etnik Gruplar, Ant Yay.

  Avar, Banu ( 2008 ); Böl ve Yut, Remzi Kitabevi

  Aydın Ayhan ( 1997 ); Balıkesir ve Çevresi İskân Hareketleri ( Manavlar, Yörükler, Çepniler, Muhacirler ) BRK Yay.

  Çam, Yusuf ( 1993 ); Millî Mücadele’de İzmit Sancağı, İRK Yay.

  Halaçoğlu, Yusuf ( 2010 ); Osmanlı Kimliği ve Aşiretler Babıali Yay.

  İnalcık, Halil ( 2000); Osmanlılar, Timaş Yay., ISBN 978-605-114-188-6, s. 99

  J.G. Kellas ( 1991 ); The Politics of Nationalism and Etnicity-Mac Millan

  Kurubaş, Erol ( 2008 ) ; “Etnik Sorunlar” Doğu Batı Dergisi, 44. Sayı

  Öçalan, Muharrem ( 2004 ) Sakarya İli Ağızları, Erciyes Ü. SBE ( Yayımlanmamış Doktora Tezi )

  Sümer, Faruk ( 1999 ); Oğuzlar ( Türkmenler ), TDAV Yay.

  Sümer, Faruk; “Anadoluya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi?” Belleten, XXIV, s. 567-594

  Şeker, Mehmet ( 1999 ); Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi, DİB Yay.

  Türkdoğan, Orhan (1999); Etnik Sosyoloji, Timaş yay.

  Türkay, Cevdet ( 2001 ); BOA Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İşaret Yay.

 

Paylaş:

Yorumlar

“547) DİL, TARİH VE SOSYO KÜLTÜREL AÇIDAN MANAV TÜRKLERİ” yazisina 7 Yorum yapilmis

  1. Mevlüt Uluğtekin Yılmaz yorum tarihi 13 Nisan, 2011 13:10

    Sayın Yılmaz Karahan,
    Her Türk çocuğunun okuması gereken bu değerli yazıyı sitenizde yayımladığınız sizi kutluyorum. Uygun bir zamanda ben de köşemde söz edeceğim.

  2. ali turgay erdemli yorum tarihi 23 Ekim, 2011 03:33

    yazılı kaynaklar belirlenen 65 adet türkmen yörük aşireti içinde 14.ncü sırada manavlı aşireti olarak ifade edilen manavların oğuz türkü kökenli olduğunu ve diğer kıymetli bilgileri verdiği için değerli hocamıza teşekkür ederim.

  3. A. Aldemir yorum tarihi 26 Ocak, 2014 03:03

    Türklük folklorik, kulturel hele hele genetik olarak ispatlanmasi mumkun olmiyan sosyal bir kimliktir. Manav kelimesinin Orta Asya ile alaka edilmesi tamamen spekülatiftir. Manav yerine, sebzeci veya gögertici gibi terimleri kullanmalari lazimdi. Bizans mutfagina Trakya’dan sarap, Bitinya’dan sebze meyve giderdi. Tekfurlar ile halkin komple ihtida ettigi belgeleri neden gizliyosunuz izah edebilir misiniz? DNA testlerinde neden erkek olsun disi olsun Orta Asyalilarla ayni genotipler tespit edilemedi. Manavlarda duvara tosladiniz.

  4. Muharrem Öçalan yorum tarihi 26 Ocak, 2014 23:04

    “Sayın Anton,
    Kimsiniz, nesiniz bilmiyorum, beni nereden tanıdığınızı da bilmiyorum ama yazdıklarınıza kayıtsız kalmak mümkün değil.
    Bütün kimlikler sosyal ve kültüreldir. Kültür, milletlerin ürettikleri millî değerlerin toplamıdır. Bu değerleri üreten veya benimseyen, kendisini bu değerlere ait olarak his ve kabul edenler de o millî kimliğin saygıdeğer unsurlarıdır.Genetik, kimi kez bu sosyal ve kültürel kimlikleri destekler kimi kez desteklemekten aciz kalır. Zira tüm canlılar gibi insan da evlenmeler, iç içe ya da yan yana yaşamalar sebebiyle karışır. Bizim Manavların genetik olarak izahına gayretimiz yok, buna gerek de yok. Bu tarzdaki izahları arıyorsanız ya Darvinistlere ya Nazistlere ya da ifadelerinize dayalı olarak kuvvetle muhtemeldir ki sizin de dahil olduğunuzu sandığım basit ve ilkel metotlarla Türk diye bir milletin varlığını inkara ve bunu kıytırık sataşmalarla ispat gayretinde olanlara müracaatınızı öneririm. İhtida edenler olmuştur. Mühtedi çeşitli sebeplerle ihtida eder. Türk milletinin değerlerini örnek kabul ederek ona iltica edenlere ne sözümüz olabilir? Biz, bunları araştırır, bilir, dener ve gözleriz. Kendilerini Türk Milletine ait hissettikleri, ihanet etmedikleri ve vahdetimize halel getirecek şekilde davranmadıkları sürece de bu durumun bizim için bir sakıncası yok. Bu ayrı bir başlık, ben mühtedilerle ilgili bir şey söylemedim. Sizin ifadelerinize dayalı olarak söylüyorum. Buradan hareketle Manavlardan söz etmeniz ise son dönemin moda tabiriyle manidar! Ne diyecekseniz ağzınızda gevelemeyin. Manavların Türk olmadığını mı söylemek istiyorsunuz? Hem tarih, hem kültür hem dil hem de aidiyet hissi olarak TÜRK’ten başka bir sosyal kimliği işaret etmeyen Manavlar, tezimde alıntı yaptığım şu cümlede özetlenmiştir; “Yörüğün yörümeyenine Manav denir.” İster yürüsün ister mukim olsun; ister çekik gözlü ister ister iri gözlü, ister geniş alınlı ister dar alınlı olsun özelde çeşitli tip ve davranışlarda fakat genelde ve azamîde bizimle aynı kültür değerleriyle ortaklaşan ve kendini bu millî kimliğe ait hisseden herkes bizim kardeşimizdir. Hiç bir delil olmasa bile kendilerini TÜRK kabul eden ve her halleriyle TÜRK’ÇE davranan biri veya birilerine SİZ TÜRK DEĞİLSİNİZ deme densizliği de kimsenin haddi değildir. Zamanım olsa Orta Asya, Ön Asya-Anadolu bağlamındaki düşüncelerimi de aktarırdım. Sakarya’da iseniz gelin size uzun uzun anlatayım. Siz bile biyolojik olarak farklıysanız dahi kendinizi Türk hissediyorsanız ve Türk milletinin değerleriyle mücehhezseniz bizim için sakınca teşkil etmezsiniz. Velev ki bu millete düşmanlığınızı hissetmeyelim. O zaman iş değişir.”

  5. google adwords express yorum tarihi 8 Eylül, 2014 03:18

    google adwords express

    547) D_L, TAR_H VE SOSYO KÜLTÜREL AÇIDAN MANAV TÜRKLER_ : Yeniden Ergenekon

  6. Oğuzhan Ekrem yorum tarihi 26 Mart, 2016 22:07

    Arkadaşlar bu Anton denen herif rum dur.Butun manavlar hakkında yazılan,sunulan veya açıklanan belgelerde internet ortamında manavları Türk değilmiş gibi gösterir.Kendisi büyük bir ihtimalle batı karadenizde yaşayan rumdur.Bizim buralarda hayla bir rum aile var,biz onlara dönme deriz.Manavlar öz ve öz Türklerdir.Yörüklerle aynı görünüşe sahibizdir.Bazılarımız badem gözlü,bazılarımız ise çekik gözlüdür.Mesela kardeşim çekik,ben ise badem gözlüyüm.Manavların Türk olup olmadığını tartışmak bile bence sacmadır ama tabi ki okadar Türk düşmanı varki çevremizde özellikle bu dönme rumlar,Türk oldumuzu açıklamak gerekiyor işte.

  7. yalçın kök yorum tarihi 8 Nisan, 2016 21:53

    vaktiyle selge’de(manavgat beşkonak kanyonu) selge’nin 20.000 kişilik ordusu vardı, pednelissos’lularla(antalya-gebiz-kozanköy) araları açıldı ve o arada termessos’u kuşatmakta olan büyük iskender’in yardımıyla savaşı pednelissoslular kazandı.bu ülkeler muhtemelen toplamda 100 binden fazla nüfusa sahipti… o yerleşim yerlerinde şu anda yaşayan insanların ataları selgeliler değilse selgeliler ve pednelisoslular nereye gittiler… bunlara o yörede şu anda manav deniliyor, manavlar anadolunun yerli halkıdır, orta asyalıya benzeyen insan yüzde 10 bile değil bu ülkede, masal dokumaya ırkçılık yapmaya gerek yok, bir de tehditkar bir dil kullanıyorsunuz ki bu sizin şurekanızın şeceresinde var, ben de etnik kökeninimin türk olmadığını psidya’ya kadar uzandığımızı öğrendim… ancak biz bugün anadolu türküyüz, kimse bütünü parçalama peşinde değil, ancak gerçek bilgiye ulaşmak, kılıçla türkleri ırkçı algıyla tehditle dayatmak bilime düşmanlıktır…

Yorum yap