311) ÇANAKKALE’DE TIBBİYELİ ŞEHİTLER VE YANLIŞ BİLGİLER

Yayin Tarihi 9 Ekim, 2008 
Kategori ÇANAKKALE, TÜRK DÜNYASI

ÇANAKKALE’DE TIBBİYELİ ŞEHİTLER
ve YANLIŞ BİLGİLER

image0019.jpg

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kasım 1914 ile Ocak 1916 arasında yoğun muharebelerin yaşandığı Çanakkale cephesi, katılan bütün tarafların büyük kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Çeşitli cephelerde süren Dünya Savaşı, Türkiye’de özellikle genç nüfusun giderek erimesine yol açmış; göçlere ve yoksulluğa eklenen salgın hastalıklar bu durumu daha da ağırlaştırmıştı. Seferberlik yıllarında, askerlik çağındaki bütün gençler gibi üniversite öğrencileri de silah altına alınmış, bu nedenle özellikle Çanakkale, toplumun tüm sınıflarının bir araya geldiği bir cephe olmuştu. Ama bu muharebelerde yitirilen üniversiteli gençlerin sayısı ve hangi fakültelerden geldikleri, bugün hala tam olarak belli değildir.

Çanakkale Savaşı’na katılan Darülfünun Tıbbiye öğrencilerinin kimliklerini araştırmak amacıyla yapılan bu çalışmaya konu olan hikayede; “Mayıs 1915’te tıp öğrencilerinin gönüllü olarak 2. Tümen içerisinde cepheye gittikleri; bu tümenin 19 Mayıs taarruzunda tümüyle yitirildiği ve 1915 dönemi öğrencilerini kaybeden Tıbbiye’nin 1921 yılında hiç mezun veremediği” iddia edilmekteydi. Yapılan araştırma, söz konusu iddianın asılsız olduğunu; bilinenlere hiç uymadığını kanıtlamaktadır.

image0023.jpg

Tartışma

Mayıs 1915’te Çanakkale cephesindeki savunma birlikleri 5. Ordu Komutanlığı tarafından dört grup halinde (Anadolu-Güney-Kuzey-Saros) düzenlenmişti. Arıburnu ve Anafartalar sektörüne yerleşen Kuzey Grubu 19., 5. ve 16. tümenlerden oluşuyordu.

10 Mayıs’ta – bazı kaynaklara göre 11 Mayıs – Çanakkale cephesini denetlemeye gelen Enver Paşa, 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders ile birlikte Arıburnu cephe kesimindeki ANZAC Kolordusu’na karşı yeni bir taarruz kararı almıştı. Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’nın İstanbul’dan taze kuvvet olarak istediği 2. Tümen de, 13-16 Mayıs’ta Akbaş Limanı’na, buradan da bir süre sonra Kuzey Grubu emrine girmek üzere, Serafim Çiftliği’ne gönderildi.

17 Mayıs’ta Kuzey Grubu birlikleri, Arıburnu cephesinde kuzeyden güneye doğru 19., 5. ve 16. tümenler olarak sıralanmış, yeni katılan 2. Tümen’in ise, 1. ve 5. alayları birinci hatta, 6. Alay’ı da ihtiyatta olmak üzere başlıca vurucu kuvveti teşkil etmesi düşünülmüştü. 19 Mayıs genel taarruzuna katılacak Kuzey Grubu birlikleri 4 tümenden (42 tabur) oluşuyordu ve muharip kuvveti 42.112 kişi idi.

Diğer yanda, General Birdwood komutasındaki 17.000 asker, olası bir  Türk taarruzundan haberdardı ve 18 Mayıs gece yarısından sonra bütün ANZAC Kolordusu silah başı etmiş ve bu saldırıyı karşılamaya hazırlanmıştı.

Aynı gece, Karayörük Dere’de (Legge Walley) toplanan Türk birlikleri saat 03.20’de Gedik Dere’ye (Wire Gully) doğru ilerlediler. Saat 03.30’da ileriye doğru atıldılar ama şiddetli bir ateş altında kaldılar. Sessiz sedasız ani bir süngü hücumu olarak tasarlanan, ama bu şekilde gelişmeyen harekat sırasında, ilk kademeler daha ilk adımlarında öldürüldüler. Taarruz sonunda, kendisinden çok şey beklenen 2. Tümen, mevcudunun yarıya yakın kısmını kaybetmiş, bulunduğu mevzileri bile savunmakta zorlanmıştı. Arıburnu cephesindeki taarruz saat 10.00’dan itibaren durdurulduğunda, Türk tarafının zayiatının 10.000’e yaklaştığı anlaşılmıştı. Avustralya siperlerinin önünde sayılan şehitlerin sayısı 3.000’in üzerindeydi. ANZAC Kolordusu’nun kaybı ise sadece 600 kişiydi. Genelkurmay kayıtlarına göre bu savaşta verilen zayiat, 51’i subay olmak üzere 3.420 şehit, 97’si subay olmak üzere 6.064 yaralı ve 486 kayıptı.

Yukarıda kısaca özetlenen 19 Mayıs harekatı irdelendiğinde;

Harekatın hemen öncesinde İstanbul’dan Çanakkale’ye gelen 2. Tümen’in özellikle 1. ve 5. alaylarının saldırıda ön safta yer almaları nedeniyle en ağır kayba uğradığı anlaşılmaktadır. Ortalama onbin kişilik bu tümenin subay kadrosu dışında tam bir listesini bulmak mümkün olmamıştır. Genelkurmay’ın Çanakkale şehitleri listesinde öncelikle 2. Tümen kayıtlı şehitler içinde, daha sonra listenin tümünde yapılan aramada, “tıbbiye öğrencisi” olarak belirtilen herhangi bir kayda rastlanmamıştır(1). Milli Savunma Bakanlığı arşiv kayıtlarına göre yine “tıbbiye öğrencileri” adı altında herhangi bir kayıt yoktur(2).

Bu savaştaki zayiatın yaklaşık 10.000’i bulduğu ve en büyük darbeyi mevcudunun yarıya yakınını kaybeden 2. Tümen’in aldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda daha önceki hikayede yer alan “2. Tümen’in tamamının yitirilmiş olması” mümkün değildir (altı çizilmesi gereken bir nokta da, burada geçen “second battalion” (2. Tabur) tanımının “second division” (2. Tümen) yerine hatalı kullanılmış olmasıdır).

Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Darülfünun Tıp Fakültesi İstanbul’da Haydarpaşa’da bulunuyordu ve Tıbbiye-i Şahane (askeri) ile Tıbbiye-i Mülkiye (sivil) öğrencileri bu tek fakültede bir arada eğitim görmekteydi.

1914’te, Tıp Fakültesi’nin tatil döneminde olduğu Ağustos ayında, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte genel seferberlik ilan edildiğinden, tıp öğrencilerinin hemen hepsi silah altına alınmıştı. 1894 (1310) doğumlular bir buçuk ay Harbiye Mektebi’ne, diğerleri ise Bostancı’daki talimgaha sevk edilmiş; Harbiyeliler bölük çavuşu, Tıbbiyeliler de bunların emrinde er ve onbaşı olarak askeri eğitime tabi tutulmuşlardı.

1915 yılında, 1894’ten daha önce doğanlar birliklere dağıtılırken, 3., 4., 5. sınıf öğrenciler ile Şam Tıbbiyesi, Eczacı, Dişçi okulları öğrencileri, kısmen Beykoz’da Serviburnu’na, kısmen de Çanakkale, Beylerbeyi, Yeşilköy intan hastalıkları hastaneleri ile değişik birliklere dağıtılmışlardı. Askeri ve Sivil Tıbbiye’den askere alınan son sınıf öğrencileri “zabit vekili”; 4. ve 3. sınıf öğrencileri “başçavuş muavini”, 2. ve 1. sınıflar “çavuş” rütbesi ile zabit namzedi (subay adayı) olmuştu.

Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ile birlikte “Askeri İhtiyat Hastane” olarak ayrılan tıp fakültesi bir memleket içi harp hastanesi olmuş, öğrencilerin çoğu cephelere ve talimgahlara sevk edildiklerinden staj yapamamışlardı. Çanakkale’de savaşın başlamasını takiben de çok sayıda yaralı gönderilmeye başlanınca, İstanbul’daki birçok büyük okul binasında olduğu gibi, yaralılara ve hasta askerlere hizmet verilmeye başlanmıştı. Öğretim üyeleri ve öğrencilerin birliklere dağıtılması yüzünden 1915 yılında öğretimin hiç başlamadığı fakülte, 1 yıl boyunca kapalı kalmış ve Mecruhin (yaralılar) Hastanesi olmuştu.

Çanakkale Savaşı’ndan sonra Tıbbiye Hastanesi lağvedilmiş, 1 yıllık mecburi tatilin ardından 4 Mart 1916’da (1332) Tıp Fakültesi dersanelerini açmış, öğretime yeniden başlanmıştı. Birlik ve kurumlara verilmiş olanlardan sağ kalanlar okula dönmüşlerdi; fakat cephelerde bulunan hekimlerin bir çoğu ölmüştü ve bir bölümü de hala görevde bulunuyordu. Büyük bir hekim açığı ortaya çıkmıştı. Bu nedenle tıp öğrencilerinin terhis edilmesinin yanı sıra, yeni öğrencilerin de okula kaydedilmesi gerekiyordu.

Fakat diğer taraftan, liselerde 1900 doğumlular dahi askere alınmaya başladığından, son sınıfların çoğu kapanmış, yaşları askerlik çağına erişmiş olanlar talimgahlara sevk edilmiş, dolayısıyla üniversite çağında çok az sayıda genç insan kalmıştı. Bu durum daha küçük yaştakilerden öğrenci almak zorunluluğunu getirince, Bakanlar Kurulu kararı ile Darülfünun’un yalnız Tıp Fakültesi için lise ve idadi mezuniyeti aranmaksızın öğrenci almaya başlaması ve kaybedilen zamanı telafi etmek amacı ile derslere bütün yıl devam edilmesi kararı alındı.

Birinci Dünya Savaşı süresince Tıp Fakültesi’nin yukarıda özetlenen durumuna göre, her sınıftan öğrencinin önce seferberlik kapsamında askere alındığı, daha sonra da çeşitli cephelere gönderildiği anlaşılmaktadır. Arşiv kaynaklarında öğrencilerin Tıp Fakültesi’ndeki sınıflarına göre hangi rütbelerle orduda görevlendirildikleri belirtilmektedir, fakat bu öğrencilerin sayısı ve hangi cephelere gönderildikleri açık değildir; ayrıca zorunlu askere alınanlar haricinde gönüllüler olup olmadığına da değinilmemiştir ve çok sayıda doktorun ve tıp öğrencisinin öldüğü yine rakam verilmeden ifade edilmektedir.

Bu durumda, 1914 yılında Darülfünun Tıp Fakültesi’nde kayıtlı bulunan askeri ve sivil öğrenci isimlerinin bulunarak, bu isimlerin Genelkurmay ve M.S.B. şehit kayıtları ile karşılaştırılmasına gerek duyulmuş, fakat ne yazık ki İstanbul Üniversitesi arşivlerinde yapılan çalışmada, Darülfünun’un 1914 ve öncesine ait öğrenci kayıtlarının bulunması mümkün olmamıştır(3). Ayrıca, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde aynı doğrultuda yapılan çalışma da bir sonuç vermemiştir(4).

Mazhar Osman tarafından yayınlanan, Türk ordusunda 1. Dünya Savaşı’nda (1914-1917) şehit olan sağlık subayları listesinde 215 kişi yer almaktadır. Erkoç ve Kazancıgil’in yaptığı çalışmada ise, Ataç tarafından yayınlanan ve 1. Dünya Savaşı sırasında ölen 301 sağlık subayının listesi ile Mazhar Osman’ın listesi karşılaştırılmış ve kaybedilen bu hekimlerin çok büyük oranda bulaşıcı hastalıklar, özellikle de tifüs yüzünden öldüğüne, muharebe meydanındaki ölümlerin nadir olduğuna işaret edilmiştir. Cephede çarpışma sırasında gerçekleşen ölümü ifade eden “şehiden” ibaresi, sadece listede yer alan 9 kişi için kaydedilmiştir. Sözü edilen liste, görev yerleri ve ölüm tarihleri bakımından incelendiğinde, Çanakkale Savaşı sırasında 8 doktorun öldüğü anlaşılmaktadır(5). İncelenen bu listelerde tıbbiye öğrencilerine dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Çanakkale’de şehit olan tıp öğrencilerinin hikayesinde belirtilen diğer bir nokta, öğrenci ölümleri nedeniyle Darülfünun Tıp Fakültesi’nin 1921 yılında mezun vermediğidir. Oysa yapılan araştırmada, Darülfünun Askeri ve Sivil Tıbbiye’nin 1921 yılında mezun verdikleri belgelenmiştir.

Diğer taraftan Özbay, bir yıllık aradan sonra 1916’da Tıp Fakültesi yeniden açıldığında, kaybedilen zamanı telafi etmek amacı ile derslere bütün yıl devam edilme kararı alındığını belirtmektedir. Buna göre; birinci sınıf öğrencileri fizik, kimya, botanik derslerini esasen liselerde okuduklarından üç ay sonra imtihanlara alınmış, ardından altı aylık bir eğitim ve 1 ay tatilden sonra Haziran’da tekrar derslere başlanmış; Kasım’da ikinci sınıf bitirilmiş, böylece 1 yılda iki sınıf okutulmuştur. Yine aynı kaynakta, 1 yıllık askerlik hizmeti yüzünden 1915’te Tıbbiye’den mezun olamayan sınıfın 1916’da diploma aldığı belirtilmektedir. Biten bir muharebenin ardından gelen ve savaşın başka cephelerde hâlâ sürdüğü bu kaotik ortamda, Tıp Fakültesi’ne yeni öğrenci kayıtlarının yapılmasından başka, rutin eğitim programında da birtakım değişikliklere gidildiği ortadadır. Dolayısıyla bu durumun mezuniyet zamanlarında da değişikliklerle yol açması kaçınılmazdır. Kesin olan yegane bilgi, Tıp Fakültesi’nde öğrenci mezuniyetinin gerçekleşmediği yılın 1921 değil, 1915 olduğudur.

Sonuç

Bu çalışmada elde edilen bilgilerin ayrıntılarıyla tartışılması sonucunda, 1915 yılında Tıp Fakültesi’nin 1 yıl süre ile kapalı kaldığı; öğrencilerin ordu hizmetine alındığı ve bu nedenle mezun verilmediği net olarak anlaşılmıştır. Seferberlik nedeniyle zorunlu olarak orduya alınanların dışında, savaşa gönüllü giden öğrencilere dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Araştırılan döneme ait okul kayıtlarının olmaması, bu durumun başlıca sebebi olarak görünmektedir. Benzer şekilde, şehit listeleri de durumu tam olarak aydınlatamamaktadır.

Tıp Fakültesi öğrencilerinin Birinci Dünya Savaşı süresince, değişik cephelerde ve çeşitli şekillerde ordu hizmetinde bulundukları ve bazılarının cephelerde öldükleri şüphesiz gerçektir. Dolayısıyla, Çanakkale cephesinde öldükleri bilinen doktorların dışında, tıp öğrencilerinin de bulunması çok muhtemeldir; çünkü Osmanlı Devleti’nin bir çok cephede birden savaştığı bu dönemde, salgın hastalıkların da eklenmesi ile Anadolu nüfusunun dramatik şekilde azaldığı, bu yüzden özellikle Çanakkale cephesine İstanbul ve yakın illerden pek çok gönüllünün gittiği bir vakıadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, mevcut hikayedeki ifade biçimi ile “bir sınıfın tümüyle yitirilmiş olduğu” hiç mümkün görünmemektedir. Hikaye, bu durumu ile bazı gerçeklerin üstüne inşa edilmiş bir efsane izlenimi vermekte olup, efsaneleşen kısmı ile olayın gerçek içerik ve boyutlarını da ne yazık ki bulanıklaştırmaktadır.

1915 yılının Tıbbiye öğrencilerine dair bu hikayenin, esasen 1922 mezunları tarafından anlatıldığı ve bu sınıfın söylediği Tıbbiye Marşı ile savaştan dönmeyen öğrencileri uzun yıllar andığı bilinmektedir. Bugün hiçbiri hayatta olmayan 1922 mezunlarının samimiyetlerinden kuşku duymanın haksızlık olacağı bir yana, bu hikayenin zaman içinde uğradığı değişikliklerden de onlar sorumlu değildir. Bu sınıfın öğrencilerinin, kendilerinden 1 yıl öncesinin yasını tuttuklarını ifade ederken kastettikleri yıl, büyük bir ihtimalle 1921 değil 1915’tir. Çünkü onlar, öğrencilerin savaş cephelerine dağıldığı, okulun kapalı kaldığı ve mezuniyetin gerçekleşmediği 1915 yılının hemen ardından, 1916-1917 yıllarında Tıp Fakültesi’ne başlamışlardır (7).

Dr. Fatma ÖZLEN

DİPNOTLAR:

1. Genelkurmay ATASE Arşivi Çanakkale şehitleri listesinde 126. alaydan Tabip Binbaşı Mehmet İsmail Efendi ve 64. alaydan Tabip Binbaşı Hasan Fuat Bey’in kayıtları bulunmakta olup; sıhhiye sınıfı şehitleri içinde ve liste genelinde tıbbiye öğrencisi olarak belirtilen herhangi bir kayda rastlanmamıştır. “ Seferberlikte tabip muavini olarak istihdam edilen tıbbiye okulu talebelerinin terfi, tayin ve taltifleri” konulu idari dosya, cephe gerisinde görevlendirilen bir tıp öğrencisi ile ilgili yazışmaları içermektedir (ATASE Arşivi, BDH: 2432 – 98).

2. Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Başkanlığı tarafından, Darülfünun öğrencilerinin “yedek  subay adayı” rütbesiyle Birinci Dünya Savaşı’na katıldıkları ve çeşitli cephelerde görev aldıkları görüşü doğrultusunda yapılan incelemede; Mekteb-i Harbiye Şahane talebesi Lütfi Efendi ile Mekteb-i Tıbbiye talebelerinden Nuri Efendi, Naim Hamit Efendi ve Ahmet Hamdi Efendi’nin Kafkas cephesinde şehit oldukları anlaşılmaktadır. Birinci Dünya Savaşında şehit olan yedek subay adaylarının çok azı için savaş öncesi öğrenim durumları kayıt edilmiş olduğundan, Çanakkale’de şehit olan yedek subay adayları ayrıca irdelenmiştir. Bu liste 116 kişiden oluşmaktadır; maliye ve hukuk mektebi mezunu olarak belirtilen 1 şehidin haricindekiler için öğrenim durumlarını belirleyen herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

3. İstanbul Üniversitesi arşivlerinde yapılan çalışmada Darülfünun’un 1914 ve öncesine ait öğrenci kayıtlarının bulunamaması üzerine, dönemin resmi yazışmalarından bilgi edinilebileceği düşüncesi ile İstanbul Üniversitesi arşivlerinde, Darülfünun 1914-1915 Evrak kayıt defteri II: Muharrerat-ı Sadıre (Giden) Min fi 1 Mart 1330 (14 Mart 1914) ila fi 7 Şubat 1916 (20 Şubat 1916) ve Darülfünun 1914-1915 Evrak kayıt defteri IV: Muharrerat-ı Varide (Gelen) min fi 14 Temmuz 1330 ila fi 16 Şubat 1331 incelenmiş, fakat öğrencilerin askere alınışı ve cepheye gidişine, şehit olanlara dair herhangi bir yazışma konusuna rastlanmamıştır.

4. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde yapılan çalışmada, Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO) defterleri esas alınmış olup, bu defterler resmi dairelere gönderilen ve buralardan gelen yazıların kaydına mahsustur. Darülfünun’un o dönemde Maarif Vekaleti’ne bağlı olduğu dikkate alınarak seçilen ve seferberlik dönemini kapsayan BEO 398/146 nr. 315344, BEO 398/164 nr. 316082, BEO 398/240 nr. 318927, BEO 398/117 nr. 322937, BEO 398/177 nr. 325164 kod numaralı belgelerin incelenmesi sonucunda, konuya dair herhangi bir bilgi bulunamamıştır.

5. Birinci Dünya Savaşında (1914–1917) şehit olan sağlık subaylarından, Çanakkale  Savaşı sırasında ölenler: Balıkesir Harb Hastanesi Etıbbasından Gayri Mükellef Anagastos Efendi, Gelibolu Menzil Hastanesi Etıbbasından Mükellef Yüzbaşı Avram Kohen Efendi, 64. Alay Tabibi Evveli Binbaşı Hasan Fuad Bey, Fırka Beş Ser Tabibi Kaymakam Hasan Fuat Bey, 127. Alay 1. Tabur Tabibi Yüzbaşı Hayri Efendi, Gelibolu Menzil Hastanesi Etıbbasından Mükellef Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Efendi, Keşan Hastanesi Etıbbasından Mükellef Yüzbaşı Mihran Yazıcıyan Efendi ve 38. Alay Depo Taburu Tabibi Mükellef Yüzbaşı Muammer Hilmi Efendi’dir. Tabip Binbaşı Hasan Fuad Bey ile Tabip Yüzbaşı Hayri Efendi “şehiden” ibaresi ile kayıtlıdır.

6. İstanbul Tabip Odası tarafından 1971 yılında yayınlanan “Meslekte 50 Yıl” albümünde her iki tıbbiyenin de mezuniyet fotoğrafı ile o tarihte hayatta olanların biyografileri yer almaktadır. Askeri Tıbbiye’nin 1921 mezunlarının tam listesi ise “Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri” kitabında (Kemal Özbay, İstanbul 1981) bulunmaktadır.

7. Bu araştırma İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Arşivleri; Genelkurmay Askeri Tarih ve  Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Arşivleri; Milli Savunma Bakanlığı Arşivleri; T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri; İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı; İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı; İstanbul Tabip Odası Kütüphanesi; İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Merkez Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Taksim Atatürk Kütüphanesi ve Ankara Milli Kütüphane’de gerçekleştirilmiştir.

KAYNAKLAR:

1. C. Kuday – F. Özlen – A Medical Class Lost at Gallipoli. J Clin Neurosci, 2003

2. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekatı 1., 2. ve 3. kitapların özetlenmiş tarihi (Haziran 1914 Ocak 1916), Genelkurmay ATASE Baskanlığı, Ankara, 1997

3. Gen. C.F. Aspinall-Oglander – Büyük Harbin Tarihi Çanakkale, Gelibolu Askeri Harekatı, II. Cilt, 1915 Askeri Matbaa, Genelkurmay Başkanlığı X. Şube, İstanbul, 1940

4. İhsan Ilgar – Esat Paşa’nın Çanakkale Anıları, İstanbul, Baha Matbaasi; 1975

5. Fikret Güneşen – Çanakkale Savaşları, İstanbul, Kastaş Yayınları; 1986

6. Robert Rhodes James – Gelibolu Harekatı, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1972

7. Alan Moorehead – Gelibolu, Doğan Kitapçılık, İstanbul, 2000

8. Binbaşı Halis Bey – Çanakkale Raporu, İstanbul, Arma Yayınları, 2003

9. Şefik Aker – Çanakkale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, Askeri Matbaa, İstanbul, 1935

10. Ata Muallim G. – Tıp Fakültesi Tarihi, İstanbul, 1927

11. Ayni MA – Darülfünun Tarihi, İstanbul, Yeni Matbaa, 1927

12. Hüsrev Hatemi – Türk Tıp Tarihinin Aşamaları, Tıp Tarihi Araştırmaları 2001

13. Cemil Topuzlu – İstibdat-Meşrutiyet-Cumhuriyet Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul, İÜ Cerrahpasa Tıp Fakültesi Yayınları, 1982

14. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi X. Cilt. Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1980

15. Dr. Gen. Kemal Özbay – Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, İstanbul, 1976

16. S. Ünver – Birinci Cihan Harbinde Tıp Fakültesi, Modern Tedavi Mecmuası (Revue de Therapeutique Moderne) 1951

17. A. Noyan – Son Harplerde Salgın Hastalıklarla Savaşlarım, Ankara Tıp Fakültesi Yayınları, Ankara, 1956

18. Mazhar Osman – Geçen Senenin Son İçtimasının Hatimesi Olmak Üzere Muallim Mazhar Osman Bey Tarafından İrad Edilen Nutuk ve Muharebe-i Hazırada Vazifeleri Uğrunda Terk-i Hayat Eden Meslektaşların Esamisi Listesi, Şişli Müessesesinde Emraz-ı Akliye ve Asabiye Müsamereleri, 1918

19. S. Erkoç – A. Kazancıgil – Osmanlı Ordusunda I. Dünya Savaşında 3 Teşrinisani 1330–3 Nisan 1333 Tarihleri Arasında (1914–1917) Şehit Olan Sağlık Subaylarının Listesi, Tıp Tarihi Araştırmaları, 2001

20. Dirim – Olan Bitenler. Dirim İstanbul Temmuz 1971

21. İstanbul Tabip Odası – Meslekte 50 Yıl (Albüm). İstanbul: 10 Aralık 1971

22. Dr. Gen. Kemal Özbay – Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, İstanbul;1981

Paylaş:

Yorumlar

“311) ÇANAKKALE’DE TIBBİYELİ ŞEHİTLER VE YANLIŞ BİLGİLER” yazisina 5 Yorum yapilmis

  1. ZÜHAL ASMA yorum tarihi 9 Ekim, 2008 22:53

    SN.YILMAZ BEY,
    GECMİSDEN GÜNÜMÜZE BAKINCA..NE DÜSÜNÜYORUM BILIYORMUSUNUZ!COK TUHAF KACICAK AMA:(
    *TÜRK GENCLERİ HAYATLARINI KAYBEDİP, AZALIYORLAR:( VATANI KURTARMAK UGRUNA..
    *AMA SONRA GELİYOR, ABD.NİN SECTİGİ TÜRKLÜKLE,MÜSLÜMANLIKLA ALAKASI OLMAYANLAR..TÜRKİYEYİ YÖNETİYOR GÖRÜNÜYOR=!
    -BURDA EN AZ DIS İSLERİMİZ KADAR DÜZELTİLMESİ ‘ACİL OLAN’ BİR DURUM SÖZ KONUS SANKİ?
    YANLISMI DÜSÜNDÜM?NE DERSİNİZ?
    **LÜTFEN;TÜN GERCEKLERE DAYANARAK CEVAP VERSİN BANA BİRİSİ..

  2. Dr. Sadık ÖZEN yorum tarihi 10 Ekim, 2008 11:42

    Konu derinliğine araştırılmış görünüyor. Ama yine de varılan sonuçların kesinlik kazanamadığı anlaşılmaktadır. Tıbbiyenin bir sınıfının tümüyle şehit olduğuna dair yeterli kanıt bulunmaması, olayın tümüyle reddedilmesi anlamına gelemez. Zira o dönemde kayıtların tam olarak tutulduğu ve bu görevin eksiksiz olarak yerine getirildiğini kim iddia edebilir ki !..

    Konu eğer abartılmış ve efsaneştirilmiş ise, bunun hekimleri onore etmekten başka kime, ne gibi zararı olabilir? Benzeri birçok efsaneler vardır. Hatta gerçekle hiç ilgisi olmayan şeyler bile efsane olarak anlatılmaktadır. Hem de büyük bir içtenlik ve iftiharla. Hekimler için efsaneleşen bir konunun neden aksinin ispatlanmaya çalışıldığını anlamak mümkün değildir. Üstelik bunun bir hekim tarafından yapılması düşündürücüdür. Aynı sekilde; Atatürk’ün “Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz” sözlerini de söylemediği ispata çalışılmaktadır.

    Konunun Birinci Dünya Savaşı’nda değil de Kurtuluş Savaşımız sırasında geçmiş olması ihtimaline binaen, araştırmacıları bir kere de bu yönde araştırma yapmaya davet ediyorum.

    Sözü edilen olay ister gerçekleşmiş isterse gerçekleşmemiş olsun, Türk Hekimleri’nin ulusalcı duygularını ve eylemlerini kanıtlayacak daha pek çok olgu vardır. Birçok Türk Hekimi Kurtuluş Savaşı’na fiilen katılmışlar, Atatürk’ün yanında yer almışlar, aralarından bazıları da şehit olmuşlardır. Hiçbir olumsuz çaba bu gerçekleri değiştiremeyecektir.

    Türk Hekimleri, bugün de, oluşturdukları “Ulusal Hekim Birliği” ile gerek ülkemiizin sağlık sorunlarına, gerekse Cumhuriyetimizin temel ilkelerine ve Atatürk İlke ve Devrimleri’nin korunmasına katkıda bulunmaya ve pozitif enerji üretmeye çalışmaktadırlar. Bu çabalarını sürdürmeye devam edeceklerdir. Önemli olan budur.

    Saygılarımla…

    Dr. Sadık özen
    10.10.2008 /Antalya

    http://www.fikirplatformu.net
    [email protected]
    0532 212 43 84

    Not: Bu yorum, ilk yorumdaki yazılım hataları düzeltildikten sonra yeniden gönderilmiştir.

  3. oğuzhan oğuz yorum tarihi 2 Kasım, 2008 22:48

    ÇANAKKALE,MİLLETİMİZİN KABESİDİR.BU VATAN UĞRUNA,YÜZBİNLERİN OLUK OLUK KANLARINI AKITTIĞI,GÖZLERİNİ KIRPMADAN ÖLÜME GİTTİĞİ,HER YAŞTAN,HER VATANSEVERİN ÖLÜME KOŞTUĞU,BİR HİLAL UĞRUNA YÜZBİNLERCE GÜNEŞİN BATTIĞI YERDİR.TIBBİYELİ,MÜLKİYELİ VEYA SADE MEHMETÇİK. HEPSİ BU VATAN UĞRUNA ÖLMEDİLER Mİ?ÖLDÜLER AMA ONLARA “ÖLÜLER” DİYEMEYİZ.KURAN-I KERİM “ONLARA ÖLÜLER DEMEYİNİZ,ÇÜNKÜ ONLAR DİRİDİRLER,ANCAK SİZ ONLARI GÖREMEZSİNİZ” BUYURMAKTADIR.ONLARA MİNNETTARIZ.

  4. Dr.Erol KOCA yorum tarihi 23 Şubat, 2011 20:55

    MEVZU-U BAHİS VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR SÖZÜ SANKİ ÇANAKKALE İÇİN SÖYLENMİŞ.EVET VATAN DIŞINDA CAN DAHİL HER ŞEYİ TEFERRUAT KABUL EDEN VE BU İNANÇLA SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM DİYEN KOMUTANIN BUYRUĞUNA UYARAK İSTANBUL’UN MÜHRÜ OLAN ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILMAK İÇİN SALDIRIP BİR DAHA DÖNMEYEN KUTLU ASKERLERE SELAM OLSUN,RUHLARI ŞAD OLSUN.AYNI ŞEVK VE HEYECANLA BU VATANA SEVGİ VE MUHABBET BESLEMEYİ TÜM GENÇLİĞİMİZE RABBIM NASİP ETSİN.AMİN.

  5. mmasx lamsd yorum tarihi 2 Ağustos, 2011 13:30

    güzel çalışma…

Yorum yap