300) Efsanevi Yaratıklar

Yayin Tarihi 28 Mayıs, 2015 
Kategori KÜLTÜREL

Efsanelerden Kopup Gelen Yaratıklar

image001

Efsanelerde, mitolojilerde, masallarda ve destanlarda bahisleri geçen efsanevi yaratıklarla ilgili bir derleme.

 

 

Azmıç

 image002

‘Azmıç’ın adı, ‘az’ köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır. Karaçay – Balkarların inançlarına göre Şeytâni bir ruh. Belli bir görüntüsü yoktur. İnsanlara düşmandır, kurbanları tek başına yola çıkan insanlardır. Azmıç bu insanları onu tanıyan birisinin sesiyle çağırır. İnsan dönüp cevap verirse Azmıç’ın buyruğu altına girer. Azmıç da bu insanı kayalıklardan aşağı atar.

Basilisk

image003 

Avrupa hikâyelerinde adı geçen efsânevi bir canavardır. Devâsa ölçülerde, binlerce yıl yaşayabilen bir yılandır. “Yılanların Kralı” olarak da tanınır. Sadece zehirli dişleriyle değil, bakışlarıyla da öldürebilir. Basilisk kelimesinin aslı, Yunanca “kral” demek olan “βασιλίσκος”, “basiliskos”tur. Latincesi, Regulus’tur.

Bukrek

image004

Altay şamanlığında, “Sangal” isimli kötü ejderle uzun yıllar savaş yapmış, kertenkele görüntülü olan bir ejderdir. Denizleri (Tengiz) birbirine bağlayan ve üst denizlerde yaşadığına inanılan efsane yaratıktır. “Bukra” biçiminde söylenişi de vardır.

Uçamayan çok az ejderden birisidir. Uzun bir boynu vardir; fakat çok sağlam ve güçlü pençeleri vardir. Sesi çok güzeldir ve çok uzaktan duyulabilir. Sesini duyan kötü ejderler ondan kaçarlar.
Sangal ile olan 9 yıl boyunca süren savaşı kazandıktan sonra kuyruğunun ucunda taşıdığı yelpazeyi Anadolu’da bir yere saklayIp hâlen yaşadığı üst denizlere gitmiştir. Efsaneye göre her bin yılda bir kez Anadolu’da gezinip duruma gözkulak olurmuş.

Çay Ninesi

image005

Su merasimi ile bağlantısı olan olan mitolojik bir varlık.

Yaşlı kadın kılığında, çayda (ırmakta) yaşadığına inanılır. ‘Çay Ninesi’, köprüden geçerken suya çok bakılırsa kızar ve insanın başını döndürür. Başı dönen insanın gözleri kararır ve çaya düşer.

Demir Kıynak

image006

Bir inanışa göre Bigadiç dağlarında yaşayan, her kılığa girebilen, korkunç sesler çıkararak insanların delirmelerine sebep olan, çok pis kokulu kötücül bir yaratıktır. Sudan çok korkar. O göründüğü anda akarsu veya göle giren insanlara bir zarar veremeyeceğine inanılır.

Deniz Kızı

image007

Deniz kızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsanevî deniz yaratıklarıdır. Deniz kızının erkeğine deniz erkeği denir.

Dünya üzerinde birçok kültürde deniz kızları farklı, ama birbirine çok yakın şekillerde betimlenmiştir. Sirenler gibi bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlar. Diğer hikâyelerde ise deniz kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir. Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler.

Dev

image008

Dev, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde yer alan bir doğaüstü yaratık. Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında husumet vardır (örneğin, Yunan mitolojisindeki titanlar). Bazı hikâye ve efsanelerde insan yiyen canavarlar olarak da tasvir edilirler.

Ejderha

image009

Efsanevi bir yaratık olan ejderha (Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip, kuvvetli ve büyük bir yılan veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş, tanımlanmıştır. Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu’daki tasvirlerde genellikle kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin simgesidir. Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı ejderha deyimi kullanılır.

Abra: Altay şamanlığında, yeraltındaki büyük denizde (Tengiz) yaşadığına inanılan, Erlik hizmetlisi, timsah biçimli efsane yaratığı. Abura diye bir söylenişi de vardır. Yeşil bir kumaştan yapılmış ve örgülerle süslenmiş Abra’nın tasviri, şamanın giysisine asılır. Abra’nın başı puhu tüyleri (ülberk) ile süslenir. Gözü, parlak bakır düğmelerden, ayakları da genellikle kırmızı kumaşlardan seçilmiş yamalardan yapılır. Bunlara, örülmüş dokuz püskül eklenir.

Yelbegen: Zaman zaman yedi başlı dev ya da bir evren (ejderha) olarak tanımlanan mitolojik canavar.
Yedi başlı Yelbegen, adlı büyük dev varmış, 
Öç alır ay güneşten, onları yer yutarmış. 
Büyük Tanrı Bay-Ülgen, aya bakar sararmış, 
Ayı bitirip yiyen, bu deve ok atarmış. 
Dev bazan yıldızları, kovalar götürürmüş, 
Sonra da parçalarmış, ağzından tükürürmüş. 
Yıldızlar bu azgından, kaçarmış hep göklere, 
Dev onları ağzından, saçarmış hep göklere. 
Altay mitolojisinde Ay’ı yiyerek onun küçülmesine (Ay tutulması) yol açan göksel canavar; Yilbüke, olarak ta tanımlayabileceğimiz Yelbegen’in neden olduğu ay tutulmasından sonra Altay Türkleri “Yine Yelbegen ayı yedi” derlermiş. 
Yutba: Altay tasarımlarında, Yeraltı Denizi’nde (Tengiz) yaşadığına inanılan, çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak algılanan yılan, yeraltı canavarı. Bazı metinlere göreyse Doymadım ırmağının kıyılarında yeşil baldırlı, beyaz göğüslü, büyük kayığa benzer çeneli korkunç canavarlar vardır. Bunlara Yutpa denir. Yutpa’lar Erlik sarayının bekçileridir. Zaman zaman Abra’nın karşıtı olarak kullanılır. 
Şaman giysisinde, cübbenin bir yanında yer alan, yeraltı canavarı olarak algılanan yılanı temsil edecek biçimde çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak tasarımlanan, kötü ruhlardan koruduğuna inanılan, siyah kumaştan şerit.

Elf

image010

Elf, aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer alan ve doğan peri halkı. J.R.R. Tolkien tarafından modern edebiyata kazandırılmış ve fantastik kurgunun en popüler öğelerinden biri haline gelmişlerdir. Tolkien’in kitabını inceleyenler, Elf’lerin inanç sisteminin Kelt Irkları ile birebir bağlantılı olduğunu açıklamışlardır. Ayrıca Tolkien’in kitapla ilgili yazılarında Elf dilinin okunuş ve yazı açısından çoğunlukla Göktürk alfebesinden alındığını belirtmiştir. Elf’lerin özellikleri; katledilmedikçe veya kederden solmadıkça ölmezler, hiç bir hastalığa yakalanmazlar. Ateş yakmaz ve ağaç kesmezler yani insanların tam aksi yöndedirler.

Enkebit

image011

Enkebit; İç Anadoluda görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır. Anlatılara göre başında altın bir fesi vardır. Sağ elinin ortası deliktir. Enkebit; uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır. Başından fesini kapan kişiye dokunmayacağına inanlılır.

Fantom

image012
Fantom (phantom), halk deyişiyle “hayalet” olarak bilinen bazı fenomenlere metapsişik alanda verilen addır. 

Garuda

 image013

Altay mitolojisinde, gövdesi, kol ve bacakları insan biçimli, kartal başlı, kartal gagalı ve kartal pençeli karakuş.

Garuda, evren ağacının dalları arasında bir yuvada bulunan yumurtadan çıkar. Annesi Vinata, babası Kasyapa’dır. Er Töştük Destanı’nda Karakuş adıyla yer alır; avlanmaya gittiği sırada bir ejderha (Yelbegen) gelip yavrularını yer ve bunu alışkanlık durumuna getirir. Bu kez Er Töştük, ejderhayı öldürür ve yavrularını kurtarır. Bu iyiliğin altında kalmak istemeyen Karakuş, onu yeryüzüne indirmek üzere sırtına bindirir. Yolda yiyecek bitince Er Töştük kendi etinden parçalar kopararak Karakuş’a verir. Yere inince bu fedakarlığı gören Karakuş, onun yaralarının iyileşmesini sağlar.

Griffon

image014 

Griffon; Fransızca sözcük. Geç Latince gryphus, yunanca gryps ya da gryops sözcüllerinden geldiği sanılıyor.

Yakındoğu ve Akdeniz mitolojinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık. Bir kaç çeşit betimlemesi daha olan mitolojik yaratık.
En çok bilineni; kuş ve aslan birleşimi şeklindeki biçimidir. Bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer, ender olarak da kanatları olmayan, salt kartal kafası ve aslan bedeninden oluşmuş bir yaratık olarak anlatılır. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır. Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler. Aynı şekilde, pençe tırnaklarının kupa olarak kullanılabileceği söylenir. Hatta köprücük kemiklerinden de yay yapılabildiği ifade edilir. İsveçli tarihçi Olaus Magnus’a göre bu yaratıklar, Kuzey dağlarında yaşamış bir kuş cinsidir. Rivayetlere göreyse erkek bir griffon ile dişi bir at çiftleştiği zaman ortaya çıkan yaratıklara hipogrif denir. İngilizce gryphon diye de yazılır. 
Çin efsanelerinde de gecen bir griffon türü ise geyik gibi boynuzları olan, pullarla örtülü başa ve bedene sahip ve aynı zamanda kartal pençeli ve kanatlı bir ejder olarak tasvir edilir. Bu kutsal hayvanın görülmesi, zafer ve barışın müjdecisi olarak yorumlanır.

Gulyabani

image015

Gulyabani , orijinal varyantiyle de karşımıza çıkan bu muhayyel mahlûk, gezginlere ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavardır. Daha sonraları Anadolu kültüründe ahubabayla beraber anılmaya başlamış ve insan yediği düşünülen kocaman, uzun sakallı ve asalı bir dev olarak tasavvur olunmuştur.

Bazı türk halklarının geleneksel demonolojik görüşlerine göre, her zaman kadın kılığında olduğuna inanılan mitlojik bir varlık. “Guleybanı” ve “Aleybanı” şeklinde de rastlanır. Adı hurafelerle ilgili olarak “Gulyabani”, korkunç bir varlık olup, karanlık zamanlarda çölde ve mezarlıklarda koşan birinin gzöüne canlı gibi görünür. Vücudu tüyle kaplı, kocaman, pis kokulu bu acayip varlığın ayakları tersinedir. Gündüzleri mezara girer. Geceleri ise hortlayıp çıkar. At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve çocukları çok sever. Bir oyundan çıkarak, onları güldürmeye çalışır. O aynı anda çöllerin ve harabelerin sahibiydi. O, yolcuları yollarından döndürüp mahvederdi.
Etnik-kültürel gelenekte ise bazen onun “Al ruhu”, “Al anası” ve “Al kadını” olduğu düşünülür. Bu görüş, aralarındaki benzerlik veya tam yakınlıktan ileri gelir. Pamir Kırgızlarının mitolojik metin ve efsanelerinde bu şeytanî varlığın adına “Gul” ya da “Gul-i Biyaban” şeklinde de rastlanır. Araştırmacılar bu varlığı en eski Arap rivayetlerine bağlıyorlar. “Issız yerin ruhu” gibi anlamlandırılan bu şeytanî varlık, “Kar Adam” efsanelerinin yayılmasıyla yeni bir hayat kazanmıştır.
Bütün vücudu sarı-kırmızı tüylerle kaplı bu insanımsı çirkin varlık, dağ yamaçlarında ve kimsenin olmadığı çöllerde akşam üstü ortaya çıkar. Avcılara yaklaşıp onlarla insan gibi konuşur. Bir şeyler ister sonra onlara güreş yapmayı önerir. Avcı kazanırsa “Gulyabani” sessizce çekip gider. Ama eğer o kazanırsa avcı, uzun zaman hasta yatacak demektir. Ya da çöllük ve harabe bir yerde yalnız başına yatan birinin ayağının altını yalaya yalaya kan çıkacak kadar inceltir. Sonra ölünceye kadar kanını içer. 

Hıbılık

image016

Türkiye’nin bazı yörelerinde yaşayan insanlara göre, görünüş olarak Alkarısı şeklinde olan kötücül bir varlık. Ona gıbılık da denilmiştir. Ancah “hıbılık”ın ondan farkı vardır. Alkarısı sadece yeni doğum yapmış kadınları rahatsız eder. Oysa hıbılık kadın-erkek hiç kimseye rahat vermez. Hıbılık genellikle yalnız kadın görünüşündedir ancak erkek görünüşlüsü de vardır. O, yanına gittiği kişinin göğsüne çöker ve nefesi kesilip ölene kadar boğazını sıkar.

İnanışa göre, hıbılık, onu yakalayan birine bol bol altın verir. Bazı yörelerdeki görüşlere göre, hıbılık uykudayken insanların üzerine çöken kötü ruhtur. Hıbılık kimi basarsa, o insan yerinden kıpırdayamaz, dili tutulur ve ter basar.

Hortlak

image017

Mezardan çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet, zombi. Ölüp tekrar dirilen. Korku edebiyatı ve sinemasında; ruhen terk edildikten (ve muhtemelen çürümeye başladıktan) sonra bir varlık tarafından kontrol altına alınarak tekrar kullanılmaya başlanılan beden anlamında kullanılır (Namevt, ing. Undead). Söz konusu varlık bedenin eski sahibi olabileceği gibi, bir başkası da olabilir.

Ölen bir kişinin, mezarından çıkıp dolaşmasına “hortlaklık”, bunu yapana ise “hortlak” denir. İnanışa göre yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu ve dedikoducu, geçimsiz insanların ölünce hortlayacağına inanılır. Hortlak çoğunlukla yaşlı kimselerden olur. Gömüldüğü gece mezarından kalkar.
Eski Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı tarafından Uçmak’a alınmayacağına inanılmıştır. Gene inanışlara göre hortlak gece mezardan kalkan, sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü’dür. Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar, hızlı koşarlar, ata binebilirler, silah kullanabilirler, insana kızabilirler, istediklerini döverler, sevdiklerini kaçırırlar, ev basarlar, yol keserler. İnanışa göre hortlağın saldırısından korunmak için mezarlık yakınlarından geçerken dua okumak gerekir. Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu, sırtında kefen ya da tabut taşıdığını söyler. Anadolu halk inançlarına göre bir kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır. Hortlayan kişinin ahiretten kovulduğuna inanılır. Hortlaklar dişi de olur, erkek de. Kimi hortlaklar “hayvan” kılığında gezer, çoklukla ıssız kalmış evlerde, tekin olmayan yerlerde, mezarlıklarda bulunurlar.

Hidra

image018 

Lerna bataklıklarında yaşayan dokuz başlı bir canavarın adıdır. Bu canavarın öldürülmesi Herkül’ün on iki görevi arasında 2. sırada yer alan vazifedir. Babası Titan Tifon ve annesi canavarların tanrıçası Ehidna olan Hidra’nın Lerna gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini üstlenmekteydi. Hidra’nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her bir başın yerine derhal bir yenisinin çıkması idi.

Huma Kuşu

image019

Söylentiye göre Kıpçak çöllerinde, Çin’de ve Hindistan’da yaşayan mitolojik efsanevi bir kuş. Umay kuşu. Cennet kuşu. Yunanca Feniks denilirdi.

İtbarak

image020
İtbarak (ya da İt Barak); eski Türk destanlarında sözü edilen, Türklerin sürekli savaşa tutuştukları, o zamanki Türklerin kuzeybatısında yaşayan “köpek başlı insana benzer yaratıklar”. Efsanelere ilk defa “Çok tüylü köpek” manasında geçmiştir. Oğuz Kağan destanlarına göre, “Itbarak’ların yurdu, kuzey-batıya dogru uzanan, karanlık ülkeleri içindeydi. Oğuz Han, ‘İtbarak’lara karşı bir akın yapmış; fakat yenik ayrılıp, dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda kalmıştı.

Kara Korşak

image021

Kara korşak; Türkmen kültüründe eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inandıkları kötücül ruh ya da cindir. Gece kapıları çalıp, ev sahibinin tanıdığı bir ses ve kılıkla onu kandırarak çağırıp kaçırırmış. Bu cinden korunmak için pantolonun düğmelerini açmak gerektiğine inanılır.

Kerberos

image022 

Kerberos, Yunan mitolojisinde, Hades’in yönettiği, ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek (Hesiode’ye göre 50, Horace’a göre ise 100 başı vardı). Kuyruğu bir yılan olan ve sırtında sayısız yılan başı bulunan, ısırıkları zehirli bu köpek, Herkül’ün 12 görevi arasında yer alır. Kerberos, Yunanca “çukur iblisi” (çok derinlerdeki, şeytâni çukur) demektir. Yarı kadın-yarı yılan Ekhidna ile dev Typhon’un oğlu olan Kerberos’un kardeşi Orthros’tur. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi, yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir. Sadece üç kere yenilmiştir:

Kiklop

image023

Yunan mitolojisinde alınlarının ortasında tek gözleri bulunan devler. Poseidon ile Amphitrite’nin oğulları. Onlar tanrılardan korkmayan, zalim, insan etiyle beslenen yaratıklardır. Homeros’a göre kikloplar, mağaralarda yaşayan korsan çobanlardır. Odysseus adamları ile birlikte Troya Savaşından vatanına dönerken dev kiklop Polyphemos’a esir düşmüş ve onu öldürmek zorunda kalmıştı. Oğlunun öldürülmesine sinirlenen Poseidon Odysseus’u bin bir türlü felaketle cezalandırmıştı. Hesiodos’a göre kiklop’lar, üç taneydi, Gaia ve Uranos’ün çocukları idi. Brontes, Steropes ve Arges (‘gök gürültüsü’, ‘parıltı’ ve ‘şimşek’). babaları tarafından Tartaros’a hapsedilmiş, daha sonra Zeus tarafından kurtarılmış ve ona titanlara karşı savaşta yardım etmişlerdi. Bir rivayete göre, kikloplar, Apollon’un oğlu, sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios’u öldürmüşlerdi. Buna sinirlenen Apollon oğlunun öcünü almış ve kiklop’ları öldürmüştü. Daha sonra çıkan efsanelerde kikloplar ateş tanrısı Hephaistos’un yardımcıları idi ve onun yanında demircilik yaparlardı.

Türk mitolojisinde karşılığı Tepegöz’dür.

Kujuta

image024

Değişik inançlara göre türleri anlatılan ve farklı taş ve metallerden oluştuğu söylenilen yedi cennet vardır ve Araf’ın da içinde bulunduğu yedi cehennem vardır (Kimileri Dünya’yı da bu yedi cehennemden biri sayar.) Yeryüzü büyük bir denizle çevrili, geri kalan bölümde ise çember biçimindeki Kaf Dağı bulunur. Yeryüzü -ışığıyla, gökyüzünün mavi rengini de yansıtan- kutsal taş Sakrat’ın üzerinde oturmuştur. Bu taşın tek bir tanesinin sahibine büyüsel güçler sağladığı ileri sürülür.

İşte tüm bunların dev bir meleğin omuzlarında durduğu (Yunan mitolojisinde Atlas), bu meleğin de, birçok gözü ve ayakları bulunan, büyük bir boğa olan Kujata’nın üzerindeki yakuttan bir kayanın üzerinde durduğu ve boğa Kujata’nın da kaosta yüzen devasa bir balık olan Bahamut’un üzerinde durduğuna inanılır. Kujata bu bağlamda Bahamut tarafından desteklenen, yakut üzerinde oturuken aynı zamanda dünyayı taşımakta olan melek arasında yer alan mitolojik bir boğadır.

Leprikon

image025

Leprikon, (Modern İrlandaca: leipreachán, diğer kullanımları: leprechawn-lubberkin-lepracaun) İrlanda mitolojisinde İrlanda Adası’nda yaşadığına inanılan yeşil giyinen, ayakkabıcılıkla uğraşan küçük vücutlu cinler. İrlandalı mitoloji araştırmacılarının söylediklerine göre Celt ırkı insanların İrlanda adasına ayak basmadan önce burası Leprikonların ortak yaşam alanıydı.
Leprikonlar ve diğer yaratıklar Celt ve Celt öncesi tarihin birer sembolüdür.
Ayakkabı yapımıyla para kazandıkları,çok zengin oldukları ve savaş zamanında birçok hazine gömdükleri söylenir. Efsaneye göre bir Leprikonla karşılaşıp gözgöze gelen kaçamaz ve o anda ortadan kaybolur.

Melusine

image026

Melusine (ya da Melusina) Avrupa efsanelerinde bir fügrdür. Kutsal kaynaklı nehirlerin sularının dişi ruhlarıdır.

Genellikle yılan ya da balık biçiminde bir kadın olarak betimlenirler. (Deniz kızları gibi). Bazen bu betimlemere kanat, ikinci bir kuyruk veya boynuz da eklenebilir. Bazı efsanelerde niksilerden oldukları da belirtilmiştir.

Meran

image027 

Daha çok güney, orta ve doğu Anadolu resminde, masallarında, hikayelerinde rastlanan, bellerinden aşağısı yılan üstü ise insan şeklinde tanımlanan, insanların derdine deva olabilen doğaüstü yaratıklar. Yeraltında -akıllı ve iyicil bir dünyada- yaşayan meranların başında Şahmeran adlı bir ece vardır. Şahmeran’ın -insanlarca- öldürüldüğünü henüz bilmeyen, bu nedenle ‘Şahmeran geleneği’ olarak sürdürdükleri derde deva olma işine devam eden meranların Şahmaran’ın ölümünü duydukları an Meran Ülkesinden çıkıp insanların yaşadıkları şehirleri basacakları ve yerle bir edecekleri söylenir.

“Maran” Farsça bir sözcüktür. “Mar” yılan anlamında, “-ar” ise çoğullamasıdır. Maran ya da incelterek söylenilen Meran sözcükleri Anadolu topraklarında birçok yöre ve yer adı olarak ta kullanılmaktadır.

Merküt, Markut

image028
Merküt (ya da Markut); Altay efsanelerinde, gök yolculuğuna çıkan kamın ruhuna, ilk üç gökkatı boyunca kılavuzluk eden dev dişi gök kuşudur.
Anadolu ‘da geleneksel Türk kültürünün taşıyıcılarından olan Yörük boyları arasında, yaramazlık yapan çocukları korkutmak için uydurulan düşsel bir varlık olarak ta görünür. Aslında bu düşsel denilen varlığın kökü, ulu dil birliği çağına kadar gider. Bu mitolojik varlık hakkında Yörükler arasında şöyle denilir: “Merküt Merküt … Bacadan kolunu salla…” Yaşlıların derin inanışlarına göre, Merküt bir kuştur. O sadece adı anılanları korkutur.
V. Radlov, “Sibirya’dan” adlı eserinde, Altay dağlarında yaşayan kamlardan ve kurban törenlerinden söz ederken, “Sema kuşu Merküt”ün adı geçen bir kam duası metnini de kaydetmiştir:
“Gök kuşları beş Merküt, tırnakları bakırdan Ayın tırnağı bakırdan, Ayın gagası buzdan Geniş kanatları muhteşem hareketli.
Uzun kuyrukları yelpaze gibi Sol kanadı ayı örter. Sağ kanadı güneşi Ey dokuz kartalın anası! Yayığı geçerken şaşmaz İdil üstünde yorulmez, Öterek gel sen bana! Oynayarak gel sen sağ gözüme! Sağ omzumun üstüne kon.”

Nemea Aslanı (The Lion of Nemea)

image029 

Argolis Bölgesi’nde, “Nema” adındaki vadide yaşayan ve etrafa dehşet saçan bir aslanın adıdır. Bu aslan, Herkül tarafından öldürülmüştür. Nemea Aslanı’nın Typhon ve Echidna’nın çiftleşmesinden bir araya geldiği söylense de, bazı tarihçilere göre Zeus ve Selene’nin çiftleşmesinden doğma, Ay’dan düşen bir varlık olduğu da zaman zaman belirtilmektedir.

Minotaur

image030

Minotor (Yunanca: Μινώταυρος, Minotavros): Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık. Özgün sözcük Minotor’dur ve Yunanca “Minos’un Boğası” anlamına gelir.

Öyküsü

Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, gücünü kanıtlamak için Poseidon’dan ona kurban edeceği bir boğayı denizden çıkartıp vermesini ister. Ama hayvan Minos’a o kadar güzel görünür ki onu kurban etmeye kıyamaz ve saklar. Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder. Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısı Pasiphae’de boğaya karşı bir aşk uyandırır. Pasiphae’nin boğayla çiftleşmesinden boğa başlı ve kuyruklu, insan bedenli Minotor doğar.
Minotor, sanatçı Daidalos’un yaptığı, Labyrinthos adlı, içinden kimsenin çıkamayacağı yapıya kapatılır. Minotor insan etiyle beslenmektedir. Bunun için, Atinalılara karşı savaş kazanmış olan Minos onlardan, haraç olarak, her yıl Minotor’un yemi için yedi genç erkek, yedi genç kız ister. Üçüncü haraç yılı geldiğinde, Theseus Minotor’u öldürmek için Girit’e giden gemiye biner. Labyrintos’a sokulacak kafile halkın gözü önünden geçirilirken, kralın kızlarından Ariadne Theseus’u görür görmez ona aşık olur. Daidalos’un öğüdüyle Theseus’a bir yumak iplik verir. İpliğin ucunu girişe bağlamasını, böylece dönerken ipi takip edip çıkışı bulabileceğini söyler. Ariadne Theseus’un kendisiyle evleneceğine dair bir de söz alır. Theseus, uykuda yakaladığı Minotor’u kıpırdamaz halde yere bastırıp yumrukları ile öldürür.

Nemf

image031 

Nymphler (Nymphe veya Türkçe nemf, nimf olarak da anılırlar) Yunan Mitolojisi nde yeri ve denizi dolduran sayısız çokluktaki dişi, tanrısal varlıklardır. Ölümsüz değillerdir ama tanrılar gibi ambrosia ile beslendiklerinden çok uzun yıllar yaşarlar ve hep genç ve güzel kalırlar. Doğurganlık ve zariflik simgesidirler. Mitlerde genellikle güzellikleri yüzünden başlarından geçenler anlatılır, genel olarak perilerin güzelliğine vurgu yapılır.

Çok sayıda nymph türü vardır ve bunlar yaşadıkları yerlere göre ayrı adlar alırlar. Oreadlar dağlarda, Naiadlar akarsularda, Dryadlar meşe ağaçlarında yaşarlar.

Pegasus

image032

Pegasus Yunan mitolojisi’nde kanatlı at. Deniz tanrısı Poseidon ile yılan saçlı Gorgon Medusa’nın oğlu ve dev Chrysaor’un kardeşi olduğuna inanılır.
Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa’nın kafasından ya da toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu gibi iki değişik söylence bulunur. Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada koşuyormuş gibi görünür.
Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Zeus’a yıldırımları getirme görevini üstlenmiştir. Helicon Dağında bulunan ve Musalara (veya Müzler) ilham verdiği sanılan Hippocrene pınarının Pegasus’un ayağıyla yere vurması sonucu ortaya çıktığına inanılır ve Pegasus “şiirsel ilham” ile özdeşleştirilir. Daha sonraları Bellerophon tarafından Athena’nın ona verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir.
Aşırı hırsın, zararlı olduğunun sembolü olarak gösterilen Bellerophon Olimpos dağına çıkıp ölümsüzlerin arasına karışmak isteyince onu üzerinden atan Pegasus tek başına Olimpos dağına dönerek eski görevlerine devam etmiştir. Pegasus’un Bellerophon’u üzerinden atmasına sebep olarak Zeus tarafından gönderilen dev bir atsineğinin ısırmasından ürkmesi de söylenceler arasındadır. Daha sonraları kendine eş olarak Euippe (ya da Ocyrrhoe)’yi aldığı ve kanatları atların soyunu başlattığı söylenir.

Sentor (Centaur)

image033 

Sentorlar, Yunan Mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır.

Efsaneler 
Sentor efsanesi muhtemelen at sırtında savaşa giden eski savaşçılardan gelmektedir. Sentorun sureti görenlere çok faklı ve ürkütücü gelmektedir. İnkalar’ın, Pizarro ve adamları 1533 ‘de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları muhtemeldir. Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur.
Bilinen Sentorlar 
Sentorler arasında en ünlüleri Nessos, Hiron, Folos, Evritiyon’dır. Hepsi Herakles hikayelerinde geçmektedir. İleos ve Roitos ise, Atalanta’ya saldırı girişimi sırasında Meleager tarafından yok edilmişlerdir.
Modern edebiyatta Sentorlar 
Sentorlari modern zamanlarda birçok yerde görmek mümkündür. Örneğin; Narnia Günlükleri (ve film uyarlaması Narnia Günlükleri:Aslan, Cadı ve Dolap), Zeyna:Savaşçı Prenses, Titan triloji, Harry Potter. Bunlara ek olarak Shakespeare’in Yanlışlıklar Komedyası eserinde Centaur Inn bir otel adıdır.

Peri

image034

Peri, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde bulunan bir ruh veya doğaüstü yaratıktır. Genellikle insan görünümünde, çoğunlukla çok küçük olduğu ve uçmak, büyü yapmak, geleceği görmek veya etkilemek gibi doğaüstü güçlere sahip olduğu düşünülmüş ve böyle tasvir edilmiştir. Modern kültürde çoğunlukla genç ve güzel kadınlar olarak tasvir edilseler de, eskiden bitkin yaşlı kadınlar veya yaramaz yaşlı erkekler olarak tasvir edilirlerdi. Farsça kökenli bir kelimedir.

Peri , eski Türk inanışında melektir. Aslı “Perişte” dir ve diğer türk dillerinde günümüzde de bu şekilde kullanılmaktadır, bizde ise kısalarak türkçemize peri şeklinde girmiştir.

Simurg, Zümrüd-ü Ankâ

image035

Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur. Türk mitolojisinde karşılığı Toğrul’dur

Siren

image036

Yunan mitolojisinde Sirenler ya da Seireneler Sirenum scopuli denen bir adada yaşadıklarına inanılan deniz yaratıklarıdır. Bazı farklı öykülerde ise Cape Pelorum’da ya da Anthemusa adasında yaşamış olduklarından, şimdi de Paestum’un yanındaki Sirenus adalarında, ya da Capreae’de yaşadıklarından bahsedilir. Bu yerlerin tamamı uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili olarak betimlenmiştir. Buralarda dolaşan denizciler, sirenlerin söylediği şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürmüşler ve sirenlere yem olmuşlardır.

Tek Boynuz, Unicorn

 image037

Mitolojik tek boynuzlu at. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan. Latince ismi olan Unicorn; “bir-tek” anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz’dur). Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir.

Tepegöz

image038

Tek gözlü dev, eski Yunan mitolojisinde Kiklop olarak geçer.
Bir Dede Korkut (Korkut Ata) masalında; kılıcın kesmediği, okun işlemediği bir bedene sahip, yalnızca gözünden zarar verilebilen, çobandan olma, peri kızından doğma canavar. Basat adlı kahraman tarafından öldürülür.

Troll

image039 

Troll, İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken bir mitik, insanımsı yaratıktır. Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir. Shetland ve Orkney masallarında, troller trowe olarak anılmıştır. Japonca’da ise troll için kullanılan sözcük tororu`dur.

İskandinav edebiyat, sanat ve müziği, romantik dönemden başlayarak bugüne kadar trolleri birçok farklı şekilde adapte ederek, genelde çok büyük kulak ve burunlara sahip bir yerli halk biçiminde, kullanmıştır.

Uylak

Çevresinde inanılan boş inanç yaratığı. Uylakların, geceleri dışarıda dolaşan veya yolculuk eden kimselere musallat olduğuna inanılır. Genellikle kişiye adıyla seslenen, sözle taciz eden, taşlayan, alay eden, sataşan, ürkütücü sözler eden düşsel yaratıklar olarak tanımlanırlar. Tüm bu kötü eylemlere “uylama” dendiği için; eylemi gerçekleştirdiğine inanılan yaratığa da “uylak” denilmiştir. “Uylak”ın üzerinde birleşilmiş, kanıksanmış bir biçimi yoktur. Dönem dönem o denli abartılmışlardır ki, benzer özellikler göstermemelerine rağmen “cin” inancı ile bağdaştırılmıştır. İnsanların gözüne köpek, koyun, kedi ve hatta insan gibi canlıların yanında tabut gibi cisimlerin biçiminde göründükleri söylenir olmuştur. 
Uylak üzerine anlatılan anlatılar radyo ve televizyonun yörede yaygınlaşması ile azalmıştır. Buna neden olarak ise eğlence araçlarının olmadığı dönemlerde yöre insanı bu anlatılarla eğlenmesi olarak gösterilmektedir.
Uylak yörede o denli benimsenmiş bir memorattır ki uyalk adı yörede bazı yerleşim birimlerine ön ad olarak eklenmektedir (Uylaklı Kabana gibi.)

İççi

Eski inanışlara göre, her bir dağın, akarsuyun ve ormanın kendi koruyucusu vardır. Aslında sahipler (iyeler) sistemiyle bir çizgide birleşen bu ruhlar iyiliksever olup insanlara yardım ederler. Karşılığında da onlara karşı saygılı davranılmasını isterler. saygısızlık gördükleri zaman da o insana zarar verebilirler. Bu ruhların genel adı “iççi”dir.

Vampir

image040
Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan hayali canavar. Vampir inancı çok eskilere dayanmaktadır.
Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Ortaçağ’da yayıldı. 1200’lerde İngiltere’de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Map’ın iddasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.
Sadece Hıristiyan Avrupada değil çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı. Hindistan’da kimi kadınlar , uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. 1001 Gece Masalları’nda dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır.

Bilim Açısından Vampirlik
California Devlet Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen’in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 1700’lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.” diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu.” demiştir.
Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğurduğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır.

Geniş bilgi için:

http://insanveevren.wordpress.com/2011/04/19/efsanelerden-kopup-gelen-yaratiklar/

 

Paylaş:

Yorumlar

“300) Efsanevi Yaratıklar” yazisina 1 Yorum yapilmis

  1. Mojekler Mekany: Turkmenistan yorum tarihi 13 Haziran, 2015 08:36

    Insan bunlarin içinde en efsaneci yaratikdir

Yorum yap