30) KÜLTÜR KAHRAMANI: ALİ EMİRİ EFENDİ

Yayin Tarihi 12 Eylül, 2008 
Kategori KAHRAMANLAR VE BİLGİNLER, KAŞGARLI MAHMUD VE DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK

Divan-i Lugati-t Türk’ü Bulan

Ali Emiri Efendi

image00111.jpgimage0025.jpg

Büyük dil bilgini Kaşgarlı Mahmud’un Divan-i Lugati-t Türk isimli muazzam eseri, 1910’a kadar adi bilinen, fakat kendisi meçhul bir eserdi. Diğer bir deyişle, o zamana değin, eserin sadece adi vardı, fakat kendisi ortada yoktu. Eser, bugün bütün dünyada biliniyor, hakkında makale, kitap yazılıyor ve üzerinde tartışmalar yapılıyorsa, bunu büyük kitap asığı, ilim ve kültür sevdalısı Ali Emiri Efendi’ye borçluyuz. Ali Emiri Efendi, Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072-1074 yıllarında Bağdat’ta Abbasi Halifesine sunulmak üzere yazılan bu muhteşem eseri, sahaflarda Divan-i Lugati-t Türk olduğu bilinmeden satılırken, fark etmiş ve satın alarak Türk kültür hayatına kazandırmıştır. Bu sebeple, Ali Emiri Efendi’nin isminin, eserin yazarı Kaşgarlı Mahmud ile birlikte her zaman anılmayı hak ettiğine şüphe yoktur.

Bundan dolayı, Divan-i Lugati’t Türk ile ilgili toplantılarda kendisinden

bahsetmenin bir vefa borcu olduğu muhakkaktır. Aslında, Ali Emiri’nin kitabı buluşu ve daha sonra yayınlatışı romanlara konu olacak güzellikte ve kültürün, kitabin önemini somut bir bicimde vurgulayacak olgulara haizdir. Ziya Gökalp ve Talat Paşa’nın kitabın yayınlanmasına yaptıkları tiyatral katkı ise çok ilginçtir. Ayrıca Ali Emiri Efendi’nin hayatı, kitaba verilen değerin ve kitap okumaya ayrılan zamanların bir hayli azaldığı günümüzde, sadece gençlere değil, hepimize kitap sevgisi konusunda, örnek teşkil edebilecek öğelere haizdir. Bu yazıyı hazırlamada, büyük ölçüde Dr. Muhtar Tevfikoğlu’nun Ali Emiri Efendi isimli eserinden faydalandık. Tevfikoğlu, Ali Emiri Efendi hakkında çeşitli kaynaklardaki bilgileri bir kitapta toplayarak büyük bir hizmeti ifa etmiştir.[1]

Ali Emiri Efendi’nin çocukluğu

1857’de Diyarbakir’da dogan Ali Emiri Efendi, daha kucuklugunden itibaren okumaya ve arastirmaya merakliydi. Sekiz on yaslarinda, eski yapilar uzerindeki yazilari okuyup anlamaya calisiyordu. Ayrica siiri de seviyordu. Guclu bir hafizaya da sahip olan Ali Emiri, dokuz yasindayken, bes yuzden fazla sairin siirlerinin yer aldigi Nevadir’ul Asar isimli eserdeki dort bin beyiti ezberlemisti bile. Gencliginde hat sanatiyla da mesgul olan Ali Emiri bu konuda oldukca basarili sayilir. Cunku, yazdigi bazi levhalar Diyarbakir’da camilere asilmisti.

Hastalık derecesinde kitap okuma sevgisi

Goruldugu gibi, Ali Emiri cok yonlu bir sahsiyete sahipti. Fakat, kitap okuma meraki her seyin ustundeydi. Durmadan ve buyuk bir istahla devamli surette kitap okuyordu. Bundan dolayi daha genclik yillarinda Dogu Edebiyati’na ait bir cok kitabi okuyup ezberlemisti. Bu yillarini kendisi soyle anlatiyor: “Eglenmeye merakim yok idi. Ustadimizla gezintiye gittigimizde, cocuklarla oyun oynarken, ben bir tarafa cekilir kitap okurdum.”[2]

Ali Emiri, ozellikle, tarih kitaplarini da okumayi cok seviyordu. Bu sevgi o kadar buyuktu ki, bazen uykusunu bile bu ugurda feda ediyordu. Geceleri kitabi okurken, cogu zaman sabahi ettiginin farkina bile varmazdi. Uyudugu zaman da yanindakileri uyutmazdi. Cunku, uykudan once okudugu kitaplari, uykusunda yuksekle sesle tekrar ederdi. Okumalari o dereceye vardi ki, vucudu zayif dusup hasta oldu. Doktorlarin kitap okumayi birakip gezmeye cikma tavsiyesini de yerine getiremedi. Kitap okuma meraki babasinin ticari islerine de zarar verdi. Babasi Ali Emiri’yi onbes yasindayken, onu carsida bir dukkan acarak ticarete hazirlamak istedi. Fakat Ali’nin akli parada pulda degil, kitaplardaydi. Dukkan icinde de kitap okumasini surdurdu. Dukana bir musteri girdiginde, “Mal orada. Fiyati da sudur. Alacaksaniz indireyim, yoksa beni bos yere mesgul etmeyin” diye sesleniyordu. Bunun uzerine musteri de mal almadan gidiyordu. Babasi oglunun ticarete faydadan ziyade zarar verdigini gorunce, onu dukandan uzaklastirmak zorunda kaldi.[3]

Ali Emiri kitap okumakla kalmadi, kendisi de kitap yazdi. Ilk eseri eski metinler ve mezar kitabelerinden yararlanarak yazdigi Diyarbakirli Sairler Tezkeresi’dir. Daha sonra bunu baska bir cok eseri takip etti.

Calisma hayati memuriyette gecti. Katip ve defterdar olarak Diyarbakir, Selanik, Adana, Leskovik, Kirsehir, Trablussam, Elazigi, Erzurum, Yanya, Iskodra, Halep ve Yemen’de otuz yil kadar memuriyet gorevinde bulundu. 1908’de cok sevdigi kitaplarla daha cok mesgul olabilmek icin kendi arzusuyla emekli oldu.[4] Ali Emiri, kitap okumanin yanisira, kitap toplamaya da asiri derecede tutkundu. Tarih, edebiyat, biyografi ve bibliyografi sahalarindaki kiymetli kitap ve vesikalari satin almadan duramiyordu. Arastirma heyecaniyla uzak yakin demeden kitap, kitabe ve vesika pesinde kosmaktan buyuk bir zevk aliyordu. Hatta onun bazi kitaplari elde etmek icin uzak diyarlara kendi imkanlariyla gittigi veya tayinini cikarttigi da oluyordu. Buralarda buldugu kiymetli eserleri mumkunse, disinden tirnagindan arttirdigi paralariyla satin aliyor, mumkun degilse, geceyi gunduze katarak istinsah ediyordu.[5] Bu derecede asiri kitap meraki yuzunden Ali Emiri evlenip coluk cocuk sahibi de olamadi. Emekliye ayrildiktan sonra Ali Emiri, kalan hayatini Istanbul’da kitaplari arasinda gecirdi. Aksamlari Divanyolu’ndaki Diyarbakir Kiraathanesine gidiyor, dostlari ile sohpet ediyordu. Onu bu sohpetlerini Dr. Muhtar Tevfikoglu soyle anlatiyor: “Dostlari dedigim, ogrencileri, daha dogrusu ogrenci huviyetine burunmus arkadaslari. Ama nasil ogrenciler? Her biri kendi sahasinda taninmis ilim ve fikir adami, eser sahibi, kalem erbablari. Sohbet dedigim de bir nevi ders. O yasli basli, kelli felli adamlar ogrenme heyecani icinde, Emiri’nin etrafini sarmislar, durmadan bir seyler soruyorlar. Bazi ilmi meselelerde tereddutlerini gideriyorlar. Bilmedikleri kaynaklari ogreniyorlar. Yeni mehazlar elde ediyorlar. Kisacasi ondan bir anlamda ders aliyorlardi.”[6]

Divan-i Lugati’t Türk’ü Bulmasi

Ali Emiri Efendi sahaf Burhan’dan 33 liraya satin aldi. Ancak, Ne sahafin ve ne de eseri satanin onun Divan-i Lugat it Turk oldugundan haberleri yoktu. Eger bunun farkina varmis olsalardi, cok daha buyuk meblaglara satacaklari kesindi. Daha kotusu, bu eser kitap avcilarinin eline gecmis olsaydi, aninda yurt disina kacirip karsiliginda bir servet elde etmeleri

mumkundu. Ali Emiri Efendi boyle bir esere malik oldugu icin tarif edilemez bir mutluluk icindeydi. Cunku, bu kitap Osmanli ulemasinin asirlardir pesinde kostugu “Divan-i lugat-it Turk”un ta kendisiydi. Bir baska nushasi dunyada yoktu.[7]

Ali Emiri Efendi kitabi satin aldiginda duydugu sevincini su sekilde dile getirir: “Bu kitabi aldim; eve geldim. Yemegi icmegi unuttum… Bu kitabi sahaf Burhan 33 liraya satti. Fakat ben bunu birkac misli agirligindaki elmaslara, zumrutlere degismem.”[8]

Buyuk bir cosku icinde olana Ali Emiri Efendi kitabini kimseye gostermek istemedi. Hem kitabi kiskaniyor ve hem de kaybolmasindan endise ediyordu. Devrin unlu simalari Ziya Gokalp ve Fuad Koprulu gibi sahislar, Ali Emiri Efendi’nin Divan-i Lugati’t Turk buldugunu isitmis ve gormek istemislerse de Ali Emiri Efendi onlari kitaba yanastirmamisti; Kitabi sadece cok guvendigi Kilisli Rifat Efendi’ye gosteriyordu. Ali Emiri Efendi satin aldiginda, kitap hirpalanmis ve yipranmis bir vaziyetteydi. Sirazeleri cozulmus, formalari dagilmis, sayfalari birbirine karismis ve numaralari da yoktu. Bu sebeple kitabin eksik mi, tam mi oldugu belli degildi. Ali Emiri Efendi bunun tesipitini Kilisli Rifat Efendi’ye yaptirdi. Kilisli Rifat Efendi, iki ay muddetle kitabi uc kere okudu. Sonunda belli olmustu eser tamdi. Kilisli Rifat Efendi karismis sayfalari yerli yerine koydu ve numaralandirdi. Ali Emiri Efendi bu hizmeti karsiliginda, Kilisli Rifat Efendi’ye bir evini hediye etmek istediyse de kabul ettiremedi. Kilisli Rifat Efendi, eger illa kendisine bir mukafat verecekse, kitabi yayinlamasinin yeterli olacagini soyledi.

Divan-i Lugati’t Türk’ün neşri

Ancak Ali Emiri Efendi kitabi hemen yayinlatmak istemedi. Ali Emiri Efendi biraz bu eseri hakkinda taltif takdir bekliyordu. Bu da ona cok gorulmemelidir. Zaten atalarimiz, marifet iltifata tabidir diye bosuna dememislerdir. Asagida gorulecegi gibi, Ali Emiri Efendi dunyalik ve maddi menfaatleri asmis bir kimsedir. Istegi sadece cevresinden takdir ve saygidir. Bunu da fazlasiyla hak etmektedir. Kitabin nesrini en cok da Ziya Gokalp istiyordu. Kilisli Rifat Efendi’ye sunlari soyleyip duruyordu: “Rifat ben sevda bilmezdim. Fakat bu kitaba tutuldum. Gormek icin ne yaptimsa olmadi. Su kadar var ki, cezmettim bu kitabi hem almali, hem nesretmeliyiz. Bu hazinenin anahtarlari senin elindedir. Gel, bana yardim et. Su kitabi kurtaralim. Butun Turklere armaginimiz olsun. Haydi bana caresini soyle!”[9]

Gercekten de Kilisli Rifat Efendi careyi biliyordu. Care, Sadrazam Talat Pasa’nin devreye girip Ali Emiri Efendi’den kitabi nesretmesini rica etmesiydi. Ama nasil olacakti? Talat Pasa, bunun icin Ali Emiri Efendi’yi Babiali’ye cagirsa olmazdi veya Ali Emiri Efendi’nin evine gitse yine olmazdi. Bunun icin yalnizca bir yol vardi. Ali Emiri Efendi’nin cok yakin dostu ve sik sik gorustugu Adliye Naziri Ibrahim Bey’in evine yemege cagrilmasi ve yemekler yendikten sonra Talat Pasa’nin arkadaslariyla tesadufen Ibrahim Bey’in evine ziyarete gelmesi ve orada Ali Emiri Efendi iltifatlar ettikten sonra, kitabin basimina izin vermesini rica etmesiydi. Ancak, boyle bir seyi Sadrazam Talat Pasa kabul eder miydi? Ziya Gokalp, Ittihat ve Terrakki’nin merkez azasindan yakin dostu Talat Pasa’yi buna ikna edebilecegini soyledi.

Boylece, plan tatbik edildi. Tanistirmada misafirler Emiri adini duyunca, basta Talat Pasa olmak uzere birden ayaga kalktilar, ilk once Talat Pasa Emiri’ye dogru yuruyerek yanina geldi ve “Hay ustadi muhterem, mubarek elinizi opmekle kesbi seref etmek isterim. Musaade buyurunuz” dedi. Elini tekrar tekrar optu. Sonra otekiler de sirayla optu. Ali Emiri Efendi bu sahneyi daha sonra dostlarina anlatirken “ben o gece belki 33 kere estagfrullah cektim. Ben istigfar ettikce, onlarin aski artiyor, elimi etegimi opmek istiyorlardi. Bu merasimden sonra, hicbirisi oturmadi. Ayak ustunde durarak el bagladilar. Durdular. Adeta kendimi Kanuni Sultan Suleyman zannediyor, hem de onlarin bu edibane vaziyetlerinden sıkılıyor, rica ederim, istirahat buyurun diyordum Nihayet oturdular. Benden musaade alarak tarihe, edebiyata dair bir seyler sordular. Ben de anlattim. Tesekurlerin bini bir para…”[10]

Bundan sonra, Talat Pasa Divan-i Lugati’t Turk hakkinda bilgi rica etti. Ali Emiri Efendi malumat verdikten sonra Talat Pasa ayaga kalkarak bu muhtesem eseri yayinlanmasina izin vermesini istedi. Ali Emiri Efendi sartli olarak kabul etti. Ali Emiri Efendi one surdugu sarta gore, kitabi yayina Kilisli Rifat Efendi hazirlayacakti. Talat Pasa onun sartini memnuniyetle kabul etti ve ayrica kendisine yuksek bir memuriyet teklif etti. Ancak, Ali Emiri Efendi reddetti.

Divan-i Lugat it Türk Sadakası

Kitabin nesir calismalari baslar baslamaz, Talat Pasa Ali Emiri Efendi’ye 300 lira hediye gonderdi. Ali Emiri Efendi bu hediyeyi kabul etmeyerek sunlari soyledi: “Lutfunuza, kadirsinasliginiza tesekkur ederim. Fakat parayi kabul edemem. Cunku, kabul edersem, vatani, milli bir ufacik hizmet mukabilinde para almis olacagim. Bu ise vicdanima agir gelen bir seydir. Bundan dolayi, size tesekkur ile beraber parayi da iade ediyorum. Siz parayi muhtac olan birkac namuslu aileye dagitirsaniz, ben size mutesekkir kalacagim gibi Cenabi Hakk da memnun olur. Bu sadakanin adi da Divan-i Lugat it Turk sadakasi olsun”[11]

Kilisli Rifat Efendi’nin kitaba gösterdigi muazzam özen

Kilisli Rifat Efendi kitabi yayina almak icin aldi. Almasina aldi, ama kitabi koyacak bir yer bulamadi. Kitabi kaybetmekten muthis endise duyuyor, emniyetli yer bulmak icin cirpiniyordu. Once umumi kutuphaneye goturdu. Mudur siddetle itiraz etti: “Yuzlerce okuyucu gelip gidiyor. Biri alip giderse ben ne yaparim, alamam” dedi. Bunun uzerine Vefa Okulu’na goturdu. Okulun demir kasasi vardi. Mudur Akif Bey aman aman diyerek mesuliyeti kabul etmek istemedi. Oradan Maarif muhasebecisine gitti. Muhasebeci Sitki Bey de demir kasasina koymayi kabul etmedi. Matbaa-i Amire’nin kasasina koymak istedi. Mudur Hamit Bey, “Ne soyluyorsun. Bizim matbaa ahsaptir. Bir yangin olur da, kitap yanarsa beni astiracak misin? Kabul etmem, ne yaparsan yap.” dedi.[12]

Sonunda bir canta icinde evde saklamak zorunda kaldi. Duvara koca bir civi cakarak oraya asti. Cocuklarini devamli surette nobete dikti. Yangin halinde once bu cantanin kurtarilmasini istedi. Geceleri ise cantayi yastiginin altina koyarak yatti. Bir bucuk yilda kitabin basimi tamamlandi.

Kilisli Rifat Efendi’nin el yazmasindan matbaa icin hazirladigi defterler, gunumuze ulasmistir. Millet Kutuphanesi’nin emekli mudurlerinden Mehmet Serhan Taysi, bu defterlerin iki cilt halinde ciltlenmis bir bicimde Arkeoloji Muzesi Kutuphanesi’nde gordugunu soylemektedir. Onun fikrine gore, Matbaa-i Amire’nin o donemdeki sorumlulari bu defterlere tarihi onem arz etmisler ve ciltleyerek kutuphaneye teslim etmis olmalidirlar.[13] Boylece, buyuk bir duyarlilik ornegi sergilemislerdir.

Divan-i Lugati’t Turk icin en veciz degerlendirmelerden birini yine Ali Emiri Efendi yapmistir: “Bu kitap degil, Turkistan ulkesidir. Turkistan degil, butun cihandir. Turkluk, Turk dili bu kitap sayesinde baska revnak kazanacak.” Bir baska sozunde, “Turk dilinde simdiye kadar bunun gibi bir kitap yazilmamistir. Bundan sonra da yazilamaz. Bu kitaba hakiki kiymeti verilmek lazim gelse, cihanin hazineleri kafi gelmez.”[14]

Ali Emiri Efendi kitaplarını Milletine bağışlıyor

Ali Emiri butun hayati boyunca buyuk fedakarliklarla topladigi cok kiymetli el yazmasi kitap ve vesikalari karsiliksiz olarak milletine armagan etmistir. Bunun icin Fatih’teki Feyzullah Efendi Medresesi’ni kutuphaneye cevirtmis ve kitaplarini buraya bagislamistir. Butun israrlara ragmen kutuphaneye kendi adini verilmesini reddetmis ve kutuphanenin adinin “Millet Kutuphanesi” olmasini istemistir. Bu, onun milletine hizmet askinin en somut bir gostergesidir. Bugun bile yuzlerce kisinin her gun ziyaret ettigi bu kutuphaneyi Ali Emiri 4.500’u el yazmasi, 12 bin kadari matbu toplam 16.500 kadar kitabi bagislayarak kurmustur.

Bu kitaplar arasinda cok kiymetli kitap ve vesikalar mevcuttur. Divan-i Lugat-it Turk de onlardan biridir. Zamaninda Macar Ilimler Akademisi Divan-i Lugati’t Turk satin almak icin 10 bin altin teklif ettiginde, Ali Emiri Efendi hic tereddut etmeden reddetmis ve su cevabi vermisti: “Ben kitaplarimi milletim icin topladim. Dunyanin butun altinlarini onume koysalar, degil boyle bir kitabi, herhangi bir kitabimin tek bir sayfasini dahi satmam.”[15]

Buna benzer ve hatta daha cazip baska bir satin alma teklifi de Fransa’dan geldi. Fransizlar Ali Emiri Efendi’ye tum kitaplari icin 30 bin altin ve ayrica onun adina Paris’te bir kutuphane, yuksek maas, kendisine ozel hizmetkarlar teklif ettiler. Ali Emiri Efendi bunu da siddetle reddetti.[16]

Milletinin kultur mirasinin korunmasinda boylesine cok buyuk hassasiyetler gosteren, her turlu maddi menfaatleri elinin tersiyle hic dusunmeden iten Ali Emiri Efendi, uc gun suren hastaliktan sonra, 23 Ocak 1924’te Fransiz hastahanesinde vefat etti.[17] Mezari, Fatih turbesi avlusundadir. Kendisini Kasgarli Mahmud’un dogumunun 1000. yili vesilesiyle rahmetle aniyoruz. Mekani cennet olsun! Milletine karsiliksiz hizmet eden Ali Emiri Efendi’yi de milleti sonsuza dek unutmayacaktir.

Doç. Dr. Abdulvahap Kara

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

[1] Muhtar Tevfikoğlu, Ali Emiri Efendi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1989. Ali

Emiri’nin Hayatı ve Eserleri için ayrıca şu eserlere de bakılabilir: M. Serhan Tayşi, Diyanet

İslam Ansiklopedisi, Ali Emiri Mad.; Ali Emiri, Tezkire-i Şuara-yı Amid, İstanbul 1328, I.,

65-98; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 298-301; Ali Aksakal, “Ölümünün 60. Y&#

305;lında Kitap Dostu Ali Emiri Efendi”, Türk Kültürü, XXII/250, 1984, s. 25-28.

[2] Tevfikoğlu, a.g.e., s. 2-4.

[3] A.g.e., s. 9-10.

[4] A.g.e., s. 13-14.

[5] A.g.e., s. 16.

[6] A.g.e., s. 18.

[7] Ahmet Sırrı Arvas, Türkiye Gazetesi, 24 Haziran 2004 Perşembe

[8] Tevfikoğlu, a.g.e., s. 77.

[9] A.g.e., s. 179. Kilisli Rıfat Efendi, Ali Emiri Efendi’nin Divan-ı Lugat it Türk’ü bulması

ve yayınlatmasını bütün ayrıntılarıyla bir gazetede altı yazı halinde yayınladı. Onun bu yazısı

daha sonra bazı gazete ve dergilerde de yer aldı. Tevfikoğlu bütün bunları gözden geçirerek

hata ve noksanlarını düzelterek kitabının sonuna eklemiştir. Bkz. A.g.e., s. 173-196.

[10] A.g.e., s. 182-183.

[11] A.g.e., s. 185.

[12] A.g.e., s. 185-186

[13] Mehmet Serhan Tay& #351;i ile görüşme, 6 Aralık 2006.

[14] Tevfikoğlu, a.g.e., s. 71.

[15] A.g.e., s. 68

[16] A.g.e., s. 68-69.

[17] A.g.e., s. 21.

Paylaş:

Yorumlar

“30) KÜLTÜR KAHRAMANI: ALİ EMİRİ EFENDİ” yazisina 11 Yorum yapilmis

  1. ZÜHAL ASMA yorum tarihi 12 Eylül, 2008 03:05

    NUTKUM TUTULDU..HAYRAN OLDUM..NASIL BİR İNSANÜSTÜ,PAMUK ADAMLARMIS..CANTAYA KOYUYOR..ASIYOR DUVARA!!COCUKLARINIDA BASINA NÖBETCİ DİKİYOR!SONRA BASILIYOR..
    *SADECE OKUYOR..NE HUZUR DEGILMI..
    -AH!O HUZURUN ONDA BİRİNİ ELDE EDEBILSEYDIM..
    -RUHLARI SAD OLSUN.
    BÖYLE GÜZELLİK ÖTESİ İNSANLAR ZAMANINDA YASAYIP, SU DÜNYA İSİNİ BİTİRMİS OLSAYDIM KESKE…
    *BUNU BURAYA YAZMAYI AKIL EDEN BEYINEDE SONSUZ SEVGİ,SAYGI.VAROLSUNLAR.
    *BİZLERİ NE COK SEVİYORSUNUZ!BUNU ANCAK SEVGİ YAPTIRIR..BİRDE SONSUZ İNSAN SAYGISI.
    -MÜTESEKKİRİRZ..DİYANETDEN BAKMAYI DÜSÜNDÜM..NASİP.

  2. TÜRKMENBEY TÜRKELI yorum tarihi 12 Eylül, 2008 11:07

    SELAM,
    RAMAZAN-I SERIFINIZ MUBAREK OLSUN ÜSTAD KARAHANLI.
    ALLAHU TEALA SIZDEN RAZI OLSUN.
    SIZDE 21.YÜZYILIN KÜLTÜR KAHRAMANI OLUYORSUNUZ.
    TESEKÜR EDERIM
    NO::: DIVAN-I LÜGAT’in TAMAMI INTERNETTE VEYA SIZIN ELINIZDE VARMI………????

    BENIM ELIMDE KOPYASI OLAN FARSCA BIR KITAB VAR YANILMIYORSAM 1940 YILLARINA AID OLABILIR.

    BÜYÜK TÜRKELI

  3. Yılmaz Karahan yorum tarihi 12 Eylül, 2008 11:46

    DEĞERLİ DOSTUM,
    KÜLTÜR BAKANLIĞI, ESERİ YAYINLAMIŞTI. SATIŞ BÜROLARINDAN TEMİN EDEBİLECEĞİNİZİ SANIYORUM.
    SAYGILAR

  4. hilmi bilir yorum tarihi 12 Eylül, 2008 11:50

    Allah bu kitab için uğraşan tüm insanlarımızdan razı olsun.. Şavaşlar mücadeleler sadece cephelerde , meydanlarda olmuyor .. masa başındada mücadelelerin kazanılması , kültür mücadelelerininde kazılması lazımdır.. Selamlarımla…. Arayıp bulandan da , uğraşıp yazandan da , bu ileti adresine bu bilgiyi koyandanda , bu araştırmayı yapıp özet olarak çıkaran sayın Abdulvahap Kara dan da sayın Yılmaz Karahandan da Allah razı olsun derim..

  5. buse yorum tarihi 2 Nisan, 2009 16:28

    valla allah düzenleyenden razı olsun bi kompozisyon yarışmamız vardı ali emiri bey hakkında çok işime yaradı inşallah kazanırım siteye giren herkesin dualarını bekliyorum dua etmeyenlerede yinede teşekkür ederim

    DUALARINIZI
    ARZ
    EDERİM…

  6. hayati piyi yorum tarihi 7 Mayıs, 2009 00:14

    arkadslarima katiliyurum ALLAH rahmet eylesin emegi gecenlere teşekkürler

  7. cengizhan erdoğan yorum tarihi 23 Haziran, 2009 19:36

    ali emiri efendiyı rahmetle anarken:sayın hocam yayınlarınızdan dolayıda size tesekkur edıyoruz.ayrıca bu zatın adını tasıyan kutuphanesi bugun istanbul fatıhde macar kardeşler caddesi üzerindedir.kütüphane bı kaç yıldır tadılattaydı.henüz tadılat çalışmaları yeni bitti.ali emiri efendiye aıt kıtapları burada bulabılırsınız.saygılar…

  8. DEYYAP BİNİCİ yorum tarihi 11 Ocak, 2010 01:24

    ZAMANI GEÇMİYEN NESİL EY GENÇLİK OKUYUN CC İSTEDİĞİ AKİLLİ MANTIKLI OLMAYİ İNSAN GİBİ YAŞAMAYI ONUDA MEMLEKETIN ALİM ULEMASINDAN VEYA ŞAIR VE ZANA ATKARLARDAN EDEBIYATCILARDAN OĞRENIRSİN ATALARINI VE CEDDİNİ ATASINA OZDILINE KULTURUNE SAYGISI OLMAYAN TOPLULUK VEYA MILLET İFLAH OLMAZ MİLLETLERİ YURTTAŞLARI EFENDİ YAPAN MANEVİ DEĞERLERDİR ANENEK VE GORENEKLERDİR VS FAZLA SOZE HECET YOKTUR SELAM VE DUA İLE ….

  9. M.Nihat Yılmaz yorum tarihi 28 Şubat, 2010 20:57

    DİVAN ve BÜYÜK TÜRK AYDINI ALİ EMİRİ EFENDİ;
    Kaşgarlı Mahmut konu olunca, hep gözüm yaşarır.Büyük divanını yıllar önce okuyabilmiş notlar çıkarmış biri olarak,O büyük TÜRK ATASI huzurunda kendimi bir garip hissederim.
    Şimdi Doğu Türkistan sınırları içinde olan Kaşgar’ı andıkça da içimiz sızlar.
    Divan-ı Lügat-it Türk’ün, Yüce milletimize kazandırılmasındaki dikkati,inceliği,milli sakıncası bakımından, Ali Emiri Efendi hakkında ne söylense,ne yazılsa azdır.
    Milli kültüre değer vermek nasıl olur?bilmiyoruz.Yabancıya satılmamak nasıl olur görmedik.Şerefli insan örneği nasıl olurmuş? Bir çoğumuz konuya yabancıyız.
    Divan’ın yeniden doğuşunda; rol alanlardan,Ali Emiri Efendi’yi,büyük ülkücü Ziya Gökalp’ı
    Kilisli Rifat Efendi’yi ve Şehit Talat Paşa’yı rahmetle analım.Ruhları şadolsun.Yazıyı kaleme alan Dr.Abdülvahap Kara Hoca’ya da ve ayrıca Yılmaz Karahan Beğ’e teşekkür etmek isterim.
    Ne mutlu Türkçe düşündüm,Türk gibi davrandım diyene.
    Saygılarımla.

  10. avril carotte yorum tarihi 30 Mayıs, 2011 17:53

    sperrrr

  11. ihsan çağlar yorum tarihi 5 Haziran, 2011 01:03

    Bune büyük bir derya içnde nefessiz kala kaldım.işte bize derler ki… ol mai dirler ki derya içredirler deryayıbilmezler . kendimden utandım şimdiye kadar neden bilmiyordum.

Yorum yap